Bu defa Türkiye içinde bir geziye çıkma kararı aldık ve İznik ADD Şube Başkanı olan arkadaşımız Ergün Balaban ve eşi Nuray Balaban’ı da dahil ederek 4 kişi gidiyoruz. Amacımız Karadeniz yaylaları, ama daha sonra iç bölgelere girerek bazı şehirleri gezmek… İlk hareketimiz İznik’ten Yozgat’ın Sorgun Bahadın kasabasına olacak. Bahadın, benim doğduğum, çocukluğumun geçtiği köy. Orada, daha önce babama ve anneme bakan arkadaşımızın, Deniz’in düğünü var. Önce düğüne katılacağız, annemi göreceğiz ve daha sonra Tokat üzerinden yukarı çıkarak Karadeniz yaylalarını tek tek gezeceğiz. Bu defa amacımız, önceki gittiğimiz yaylalardan ziyade yeni yaylaları keşfetmek ve onlar hakkında bilgi sahibi olmak. Özelliklerini tanımak istiyoruz. Gerçi Karadeniz’in bütün yaylaları çok güzel ve çok özellikli, ama yine de dokusu bize uyanları seçmeye çalışacağız ki daha sonraki ziyaretlerimizde öncelik tanıyabilelim.
Bahadın’dan çıktıktan sonra ilk durağımız, Tokat’ın Ballıca köyündeki Ballıca Mağarası olacak. Ballıca Mağarası için okuduklarımız gerçekten doğru; Türkiye’nin en önemli mağarası olduğu gezerken anlaşılıyor. Aldığımız bilgiye göre, kendi kategorisinde dünyanın 8 harikası olmaya adaymış. Bunu hak ettiğini düşündük. Gezimiz bittikten sonra, güzel bir mağara gezmiş olmanın zevkiyle yola revan oluyoruz.
İlk konaklayacağımız durak olarak Perşembe Yaylası’nı planladık. Ancak, Perşembe Yaylası’nı hiç sevmiyoruz; tam bir şehir olmuş ve bir de festival varmış. Festivalden ziyade, duman ve et kokuları içinde bir kalabalık yığını. Bu nedenle, Perşembe Yaylası’ndan vazgeçerek yolumuza devam ediyoruz. Bu durumda, konaklayacağımız yer Ordu olacak. Ordu’da kendimize yol kenarında karavanı bırakabileceğimiz güzel bir mekan seçtikten sonra, Ordu’nun olmazsa olmazı, yani teleferikle çıkılan Boztepe’yi ziyaret ediyoruz. Akşam yemeğimizi de burada, manzara eşliğinde yiyoruz.
Biz karavanda, Balabanlar ise araç üstü çadırda olmak üzere ilk gecemizi Ordu’da bu güzel mekanda geçiriyoruz. Yola ve denize yakın, ikisinin ortasında, yan yol denilebilecek ama ağaçlı ve gölgelik güzel bir yer. Sabah kahvaltımızı da burada, neredeyse kaldırımda yapıyoruz ve gelip geçen insanlarla selamlaşıyoruz. Kahvaltı sonrası yola devam ediyoruz.
Hedefimiz Giresun. Giresun’da Giresun Kalesi’ni ve Topal Osman’ın mezarını ziyaret etmeden geçmek olmaz diyoruz. Ayrıca kale yüksekçe bir yerde olduğu için, Giresun’u da Ordu’daki Boztepe’de olduğu gibi yukarıdan seyrediyoruz.
Fazla vakit kaybetmeden hareketimiz Trabzon olacak. Günlerden pazartesi, Atatürk’ün müzesini, Trabzon’da konakladığı evi ziyaret etmek istiyoruz. Ancak bir tereddütümüz var: Pazartesi günleri genellikle müzeler kapalıdır. Burada konaklayacağımız zaman önce bir görmek istiyoruz; acaba müze açık mı değil mi ya da salı günü sabah kaçta açılıyor? Bu bilgileri edindikten sonra, sabah vakitlice gelebilmek için bir plan yapıyoruz. Ne görelim, müze açık ve çok kalabalık! Bu kadar kalabalık bir ziyaretçisi olduğunu önceden tahmin edememiştik doğrusu. Tabii Atatürk’ün evini, müzesini bu kadar insanın ziyaret ediyor olması bizi ziyadesiyle memnun etti.
Atatürk Evi ziyaretinden sonra, geceyi geçirebileceğimiz yer olarak Sera Gölü çevresine uğradık. Göl kıyısında park edebileceğimiz ve konaklayabileceğimiz oldukça geniş bir alan bulduk. Karavanımızı orada bırakarak akşam şehri gezmeye çıktık. Tekrar döndüğümüzde etrafımız alkol alan gençlerle kalabalıklaşmıştı. Demek ki akşamları bu mekan, alkol kaçamağı yapılan bir yer. Tabii bu nedenle, Ergün hocam geceyi huzursuz geçirdiğinden sabah uykusunu alamamış olarak kalktı. Ancak her şeye rağmen konaklamak için güzel bir mekandı. Teker döndü, yola devam edildi.
Hedefimiz Çamlıhemşin yaylalarıydı. Önce Çamlıhemşin’de birkaç gün ihtiyacımızı karşılayacak şekilde alışverişimizi yaptık. Sonra karavanı 3 gün boyunca bırakacağımız Çat Vadisi’ne hareket ettik. Çat Vadisi’ne giderken, yol üzerindeki Şenyuva Köprüsü ve Zil Kale’yi ziyaret ederek
Muco’nun yerine yerleştik. Muco, daha önce YUDOSK’ta yönetimde birlikte çalıştığımız arkadaşımız. Burada kendi konakladığı bir mekanı ve kafe tarzı bir yeri var. Kafenin yan tarafına karavanımızı 3 gün bırakmak üzere park ettik.
Muco, “Kaçkarlı Viking” takma adıyla sosyal medyada oldukça bilinir bir arkadaşımız. Yaylaları ve Fırtına Vadisi’ni çok iyi bilen, bu bölgede rehberlik yapan ve kışları Fırtına Deresi’nin buzlarını kırıp suya girebilen bir Viking. Bu arada Şendoğan ile tanıştık. Şendoğan, Muco ile çalışıyor. Şendoğan’a ve Muco’ya selam olsun.
Çat Vadisi’nde konakladığımız 3 gün boyunca gezdiğimiz yaylaları sıralayacak olursak, önce çok merak ettiğim, daha önce hiç görmediğim ve Karadeniz’in en yüksek yaylası sayılan Tahpur Yaylası’na çıkmak için yola çıktık. Tahpur’un İşlek Yolu İncesu üzerinden gelen bir yoldu; bizim gittiğimiz istikamet ise çok kullanılan bir yol değildi. Bu nedenle Ranger’ımızın gücü sayesinde Tahpur’a ulaşabildik. Ne yazık ki çok fazla sis vardı, bu nedenle yeteri kadar manzara göremedik.
Ertesi gün, tam bir yaylalar turu başladı. Çat Vadisi’nden önce Elevit, ardından Polovid, Samistal üzerinden Yukarı Kavrun’a kadar gittik ve dönerken Palovit’ten geçerek Amlakid üzerinden Polovid Şelalesi’ne ulaştık. Sonra konaklamak üzere tekrar Çat Vadisi’ne, Muco’nun yerine döndük.
Bugün, Çiçekli Yayla’nın en yüksek noktasına çıktık. Bu sefer hava şansı bizden yanaydı; parçalı bulutlu olsa da bize sık sık manzara sundu. Aşağıdaki resimlerden nasıl bir manzara içerisinde olduğumuzu görebilirsiniz. İnerken, zevkle döşenmiş bir evden geçtik ve orada çay içtik. Çok güzel eşyaları vardı ve bir aynayı Arzu çatlatıverdi. Buralara gelmişken olmaz ise olmazımız Pokut ve Sal yaylalarını da ziyaret ettik. Geceyi yine Çat Vadisi’nde geçirdik ve yarın yaylalar ile Karadeniz Bölgesi’ni terk ederek içeri doğru ilerleyeceğiz. Bundan sonrası şehir gezileri olacak.
Karadeniz’de havalar genellikle yağmurlu ve kapalı geçti. Karadeniz yaylalarını terk ettiğimiz bugün, yine hava kapalı, hafif yağmurlu ve 14 dereceydi. Ovit’i aşarak İspir’e geçeceğiz ve yeni yapılan Ovit Tüneli’ni de ilk kez kullanacağız. Ovit Tüneli, çift tüplü ve 15 kilometrelik bir uzunluğa sahip. Karadeniz tarafından girdiğimizde dediğim gibi hava 14 derece ve yağmurluydu. Tünelin öbür tarafına geçtiğimizde ise hava 33 derece ve tamamen güneşliydi. Yani, bir nevi mevsim değiştirdik.
Geceyi İspir’de geçirdikten sonra sabah, Çoruh Vadisi boyunca yola koyuluyoruz. Yeni adı Bayraktar olan köyde, eski adıyla Baksı Müzesi’ni gezerek yolumuza devam ediyoruz. Hedefimiz Tunceli.
Tunceli’de 2 gece geçirmeyi düşünüyoruz. Munzur Vadisi ve Gözeleri bir tam gün gezebilmek için, manzaralı bir yerde karavanımızı park ediyoruz. Ancak, Munzur Vadisi’nde gezerken gördüğümüz su kenarındaki güzel mekana, ikinci gece için karavanımızı alıyoruz. Gözeler, önceki gelişlerimizde oldukça sakin olmakla birlikte, bu kez turistik ve kalabalık bulduk. Munzur kenarında konaklamak söz konusu olunca, suyun soğukluğuna aldırmadan suya girmek, elbette benim en büyük zevkim oldu.
Feribot yerine, barajı çevresel olarak dolaşarak Elazığ’a geliyoruz. Elazığ’da gezebileceğimiz en güzel yer Harput Kalesi. Harput Kalesi’ni gezdikten sonra, hedefimiz ve konaklamak istediğimiz yer, Elazığ’ın merkez Çatalharman köyünde bulunan Baran Bağları. Baran Bağları’nda Devrim kardeşimizin misafiri olarak konaklayacağız. Baran Bağları, oldukça büyük ve kaliteli şaraplık üzüm yetiştiren bir işletme. Kayra gibi pek çok ünlü şarap fabrikalarına üzüm veren Baran Bağlarıdır.
Devrim Baran ve yeni tanıdığımız Abidin Mengi arkadaşımızla, bol sohbetli ve bol şaraplı güzel bir akşam yaşıyoruz. Devrim ve Abidin’e selam olsun.
Hedefimiz Erzincan’ın Kemaliye ilçesi. Karanlık Kanyon ve Fırat Nehri üzerinde feribot gezisi yapmak üzere kendimizi planlıyoruz. Konaklamak için de Kemaliye ve Fırat Nehri’ne güzel bir manzara oluşturan, Kemaliye’den yüksekçe bir tepede yer alan Kırkgözeler mesire alanını seçiyoruz. Daha önce de bu mesire alanında konaklamıştık ve çok memnun kalmıştık. O günlerde daha ziyade soğuk hava ve kış şartları olduğu için bizden başka kimse yoktu, ama bu sefer orayı oldukça kalabalık buluyoruz ve karavanı yerleştirebilmek için beklemek zorunda kalıyoruz.
Karavanı bıraktıktan sonra, Botla Fırat ve Karanlık Kanyon’u gezmek için Kemaliye’ye geçiyoruz. Kısa sürede Bot hareket ediyor ve bize müthiş kanyon manzaraları sunuyor. Bot gezisi sonrasında, aracımızla Karanlık Kanyon’un tünel demek mümkün olmayacak derecede mağara gibi oyulmuş dehlizlerinden, o toprak yollardan Divriği tarafına geçerek geriye dönüyoruz. Gerçekten görülmesi gereken bu taş yolun hikayesi de oldukça uzun. Ne de olsa, vaktiyle elle oyularak geçiş sağlamaya çalışılmış.
Bu defa hedefimiz Divriği. Daha önceki ziyaretimizde tadilat ve onarımda olan Ulu Cami’yi onarılmış olarak görmek istiyoruz. Ayrıca cam terastan kanyonu seyretmek istiyoruz. Şansımız yaver gitti ve cam terasa yakın bir tepede bir mesire alanı bulduk. Karavanımızı oraya çıkardık. Divriği’ye tepeden bakan bu noktada güzel bir gece yaşadık doğrusu.
Şimdi hedefimiz Sivas. Sivas’ın girişinde, ünlü bir mobilya mağazasının bahçesine izin alarak karavanımızı bırakıyoruz. Geceyi burada geçireceğiz, sonra Sivas’ı keşfe çıkıyoruz. Kongre Merkezi Müzesi ve Sivas’ın şehir müzesini geziyoruz. Her ikisi de oldukça ilgimizi çekiyor ve bizi tatmin ediyor. Ünlü yazarlarımızın canına mal olan Madımak katliamının yaşandığı oteli buluyoruz. Müzeleşmiş olarak görmeyi umarken, sadece bir küçük köşe ile geçiştirildiğini görüyor ve üzülüyoruz. Sivas’ın sokaklarını da biraz arşınladıktan sonra lezzetlerini de tatmak suretiyle karavanımıza, gecelemek üzere dönüyoruz. Ertesi gün, yolumuz ilk durağımız yani sondan ilk durağımız olan Bahadın kasabası.
Bahadın kasabasına tekrar dönmemizin nedeni, babam adına düzenlediğimiz Arif Baş Öykü Yarışması’nda birinci olan arkadaşımız Tolgay Yiğit Hiçyılmaz’a plaketini vermek için düzenlediğimiz törene katılmak.
Tolgay kardeşime plaketini verdikten sonra ertesi gün artık İznik’e, Kürkçü Dükkanı’na dönme vakti geliyor. Bu arada, bu geziyi sonlandırırken Bahadın kasabasında yer alan ve babam Arif Baş tarafından oluşturulan Arif Hoca Müzesi’nden birkaç tane fotoğraf bırakayım. Bir başka gezi anımızda buluşmak üzere hoşça kalın ve doğada kalın, gezmelerimiz çok olsun.