DÖRT NEFER 17 GÜN DEVRİ YAYLALAR VE ŞEHİRLER

Bu defa Türkiye içinde bir geziye çıkma kararı aldık ve İznik ADD Şube Başkanı olan arkadaşımız Ergün Balaban ve eşi Nuray Balaban’ı da dahil ederek 4 kişi gidiyoruz. Amacımız Karadeniz yaylaları, ama daha sonra iç bölgelere girerek bazı şehirleri gezmek… İlk hareketimiz İznik’ten Yozgat’ın Sorgun Bahadın kasabasına olacak. Bahadın, benim doğduğum, çocukluğumun geçtiği köy. Orada, daha önce babama ve anneme bakan arkadaşımızın, Deniz’in düğünü var. Önce düğüne katılacağız, annemi göreceğiz ve daha sonra Tokat üzerinden yukarı çıkarak Karadeniz yaylalarını tek tek gezeceğiz. Bu defa amacımız, önceki gittiğimiz yaylalardan ziyade yeni yaylaları keşfetmek ve onlar hakkında bilgi sahibi olmak. Özelliklerini tanımak istiyoruz. Gerçi Karadeniz’in bütün yaylaları çok güzel ve çok özellikli, ama yine de dokusu bize uyanları seçmeye çalışacağız ki daha sonraki ziyaretlerimizde öncelik tanıyabilelim.

Ballıca3

Bahadın’dan çıktıktan sonra ilk durağımız, Tokat’ın Ballıca köyündeki Ballıca Mağarası olacak. Ballıca Mağarası için okuduklarımız gerçekten doğru; Türkiye’nin en önemli mağarası olduğu gezerken anlaşılıyor. Aldığımız bilgiye göre, kendi kategorisinde dünyanın 8 harikası olmaya adaymış. Bunu hak ettiğini düşündük. Gezimiz bittikten sonra, güzel bir mağara gezmiş olmanın zevkiyle yola revan oluyoruz.

İlk konaklayacağımız durak olarak Perşembe Yaylası’nı planladık. Ancak, Perşembe Yaylası’nı hiç sevmiyoruz; tam bir şehir olmuş ve bir de festival varmış. Festivalden ziyade, duman ve et kokuları içinde bir kalabalık yığını. Bu nedenle, Perşembe Yaylası’ndan vazgeçerek yolumuza devam ediyoruz. Bu durumda, konaklayacağımız yer Ordu olacak. Ordu’da kendimize yol kenarında karavanı bırakabileceğimiz güzel bir mekan seçtikten sonra, Ordu’nun olmazsa olmazı, yani teleferikle çıkılan Boztepe’yi ziyaret ediyoruz. Akşam yemeğimizi de burada, manzara eşliğinde yiyoruz.

Boztepe 1

Biz karavanda, Balabanlar ise araç üstü çadırda olmak üzere ilk gecemizi Ordu’da bu güzel mekanda geçiriyoruz. Yola ve denize yakın, ikisinin ortasında, yan yol denilebilecek ama ağaçlı ve gölgelik güzel bir yer. Sabah kahvaltımızı da burada, neredeyse kaldırımda yapıyoruz ve gelip geçen insanlarla selamlaşıyoruz. Kahvaltı sonrası yola devam ediyoruz.

Giresun Kalesi 1

Hedefimiz Giresun. Giresun’da Giresun Kalesi’ni ve Topal Osman’ın mezarını ziyaret etmeden geçmek olmaz diyoruz. Ayrıca kale yüksekçe bir yerde olduğu için, Giresun’u da Ordu’daki Boztepe’de olduğu gibi yukarıdan seyrediyoruz.

Atatürk Evi3

Fazla vakit kaybetmeden hareketimiz Trabzon olacak. Günlerden pazartesi, Atatürk’ün müzesini, Trabzon’da konakladığı evi ziyaret etmek istiyoruz. Ancak bir tereddütümüz var: Pazartesi günleri genellikle müzeler kapalıdır. Burada konaklayacağımız zaman önce bir görmek istiyoruz; acaba müze açık mı değil mi ya da salı günü sabah kaçta açılıyor? Bu bilgileri edindikten sonra, sabah vakitlice gelebilmek için bir plan yapıyoruz. Ne görelim, müze açık ve çok kalabalık! Bu kadar kalabalık bir ziyaretçisi olduğunu önceden tahmin edememiştik doğrusu. Tabii Atatürk’ün evini, müzesini bu kadar insanın ziyaret ediyor olması bizi ziyadesiyle memnun etti.

Atatürk Evi ziyaretinden sonra, geceyi geçirebileceğimiz yer olarak Sera Gölü çevresine uğradık. Göl kıyısında park edebileceğimiz ve konaklayabileceğimiz oldukça geniş bir alan bulduk. Karavanımızı orada bırakarak akşam şehri gezmeye çıktık. Tekrar döndüğümüzde etrafımız alkol alan gençlerle kalabalıklaşmıştı. Demek ki akşamları bu mekan, alkol kaçamağı yapılan bir yer. Tabii bu nedenle, Ergün hocam geceyi huzursuz geçirdiğinden sabah uykusunu alamamış olarak kalktı. Ancak her şeye rağmen konaklamak için güzel bir mekandı. Teker döndü, yola devam edildi.

Fırtına
Şenyuva Köprü

Hedefimiz Çamlıhemşin yaylalarıydı. Önce Çamlıhemşin’de birkaç gün ihtiyacımızı karşılayacak şekilde alışverişimizi yaptık. Sonra karavanı 3 gün boyunca bırakacağımız Çat Vadisi’ne hareket ettik. Çat Vadisi’ne giderken, yol üzerindeki Şenyuva Köprüsü ve Zil Kale’yi ziyaret ederek

Zilkale

Muco’nun yerine yerleştik. Muco, daha önce YUDOSK’ta yönetimde birlikte çalıştığımız arkadaşımız. Burada kendi konakladığı bir mekanı ve kafe tarzı bir yeri var. Kafenin yan tarafına karavanımızı 3 gün bırakmak üzere park ettik.

Muco, “Kaçkarlı Viking” takma adıyla sosyal medyada oldukça bilinir bir arkadaşımız. Yaylaları ve Fırtına Vadisi’ni çok iyi bilen, bu bölgede rehberlik yapan ve kışları Fırtına Deresi’nin buzlarını kırıp suya girebilen bir Viking. Bu arada Şendoğan ile tanıştık. Şendoğan, Muco ile çalışıyor. Şendoğan’a ve Muco’ya selam olsun.

Hostel Viking

Tahpur Yolu

Çat Vadisi’nde konakladığımız 3 gün boyunca gezdiğimiz yaylaları sıralayacak olursak, önce çok merak ettiğim, daha önce hiç görmediğim ve Karadeniz’in en yüksek yaylası sayılan Tahpur Yaylası’na çıkmak için yola çıktık. Tahpur’un İşlek Yolu İncesu üzerinden gelen bir yoldu; bizim gittiğimiz istikamet ise çok kullanılan bir yol değildi. Bu nedenle Ranger’ımızın gücü sayesinde Tahpur’a ulaşabildik. Ne yazık ki çok fazla sis vardı, bu nedenle yeteri kadar manzara göremedik.

Ertesi gün, tam bir yaylalar turu başladı. Çat Vadisi’nden önce Elevit, ardından Polovid, Samistal üzerinden Yukarı Kavrun’a kadar gittik ve dönerken Palovit’ten geçerek Amlakid üzerinden Polovid Şelalesi’ne ulaştık. Sonra konaklamak üzere tekrar Çat Vadisi’ne, Muco’nun yerine döndük.

Arzu Aynayı çatlattı

Bugün, Çiçekli Yayla’nın en yüksek noktasına çıktık. Bu sefer hava şansı bizden yanaydı; parçalı bulutlu olsa da bize sık sık manzara sundu. Aşağıdaki resimlerden nasıl bir manzara içerisinde olduğumuzu görebilirsiniz. İnerken, zevkle döşenmiş bir evden geçtik ve orada çay içtik. Çok güzel eşyaları vardı ve bir aynayı Arzu çatlatıverdi. Buralara gelmişken olmaz ise olmazımız Pokut ve Sal yaylalarını da ziyaret ettik. Geceyi yine Çat Vadisi’nde geçirdik ve yarın yaylalar ile Karadeniz Bölgesi’ni terk ederek içeri doğru ilerleyeceğiz. Bundan sonrası şehir gezileri olacak.

Karadeniz’de havalar genellikle yağmurlu ve kapalı geçti. Karadeniz yaylalarını terk ettiğimiz bugün, yine hava kapalı, hafif yağmurlu ve 14 dereceydi. Ovit’i aşarak İspir’e geçeceğiz ve yeni yapılan Ovit Tüneli’ni de ilk kez kullanacağız. Ovit Tüneli, çift tüplü ve 15 kilometrelik bir uzunluğa sahip. Karadeniz tarafından girdiğimizde dediğim gibi hava 14 derece ve yağmurluydu. Tünelin öbür tarafına geçtiğimizde ise hava 33 derece ve tamamen güneşliydi. Yani, bir nevi mevsim değiştirdik.

Müze

Geceyi İspir’de geçirdikten sonra sabah, Çoruh Vadisi boyunca yola koyuluyoruz. Yeni adı Bayraktar olan köyde, eski adıyla Baksı Müzesi’ni gezerek yolumuza devam ediyoruz. Hedefimiz Tunceli.

Munzur2
Munzur1

Tunceli’de 2 gece geçirmeyi düşünüyoruz. Munzur Vadisi ve Gözeleri bir tam gün gezebilmek için, manzaralı bir yerde karavanımızı park ediyoruz. Ancak, Munzur Vadisi’nde gezerken gördüğümüz su kenarındaki güzel mekana, ikinci gece için karavanımızı alıyoruz. Gözeler, önceki gelişlerimizde oldukça sakin olmakla birlikte, bu kez turistik ve kalabalık bulduk. Munzur kenarında konaklamak söz konusu olunca, suyun soğukluğuna aldırmadan suya girmek, elbette benim en büyük zevkim oldu.

Baran

Feribot yerine, barajı çevresel olarak dolaşarak Elazığ’a geliyoruz. Elazığ’da gezebileceğimiz en güzel yer Harput Kalesi. Harput Kalesi’ni gezdikten sonra, hedefimiz ve konaklamak istediğimiz yer, Elazığ’ın merkez Çatalharman köyünde bulunan Baran Bağları. Baran Bağları’nda Devrim kardeşimizin misafiri olarak konaklayacağız. Baran Bağları, oldukça büyük ve kaliteli şaraplık üzüm yetiştiren bir işletme. Kayra gibi pek çok ünlü şarap fabrikalarına üzüm veren Baran Bağlarıdır.

Devrim Baran ve yeni tanıdığımız Abidin Mengi arkadaşımızla, bol sohbetli ve bol şaraplı güzel bir akşam yaşıyoruz. Devrim ve Abidin’e selam olsun.

Kemaliye

Hedefimiz Erzincan’ın Kemaliye ilçesi. Karanlık Kanyon ve Fırat Nehri üzerinde feribot gezisi yapmak üzere kendimizi planlıyoruz. Konaklamak için de Kemaliye ve Fırat Nehri’ne güzel bir manzara oluşturan, Kemaliye’den yüksekçe bir tepede yer alan Kırkgözeler mesire alanını seçiyoruz. Daha önce de bu mesire alanında konaklamıştık ve çok memnun kalmıştık. O günlerde daha ziyade soğuk hava ve kış şartları olduğu için bizden başka kimse yoktu, ama bu sefer orayı oldukça kalabalık buluyoruz ve karavanı yerleştirebilmek için beklemek zorunda kalıyoruz.

Kanyon

Karavanı bıraktıktan sonra, Botla Fırat ve Karanlık Kanyon’u gezmek için Kemaliye’ye geçiyoruz. Kısa sürede Bot hareket ediyor ve bize müthiş kanyon manzaraları sunuyor. Bot gezisi sonrasında, aracımızla Karanlık Kanyon’un tünel demek mümkün olmayacak derecede mağara gibi oyulmuş dehlizlerinden, o toprak yollardan Divriği tarafına geçerek geriye dönüyoruz. Gerçekten görülmesi gereken bu taş yolun hikayesi de oldukça uzun. Ne de olsa, vaktiyle elle oyularak geçiş sağlamaya çalışılmış.

Ulu

Bu defa hedefimiz Divriği. Daha önceki ziyaretimizde tadilat ve onarımda olan Ulu Cami’yi onarılmış olarak görmek istiyoruz. Ayrıca cam terastan kanyonu seyretmek istiyoruz. Şansımız yaver gitti ve cam terasa yakın bir tepede bir mesire alanı bulduk. Karavanımızı oraya çıkardık. Divriği’ye tepeden bakan bu noktada güzel bir gece yaşadık doğrusu.

Sivas

Şimdi hedefimiz Sivas. Sivas’ın girişinde, ünlü bir mobilya mağazasının bahçesine izin alarak karavanımızı bırakıyoruz. Geceyi burada geçireceğiz, sonra Sivas’ı keşfe çıkıyoruz. Kongre Merkezi Müzesi ve Sivas’ın şehir müzesini geziyoruz. Her ikisi de oldukça ilgimizi çekiyor ve bizi tatmin ediyor. Ünlü yazarlarımızın canına mal olan Madımak katliamının yaşandığı oteli buluyoruz. Müzeleşmiş olarak görmeyi umarken, sadece bir küçük köşe ile geçiştirildiğini görüyor ve üzülüyoruz. Sivas’ın sokaklarını da biraz arşınladıktan sonra lezzetlerini de tatmak suretiyle karavanımıza, gecelemek üzere dönüyoruz. Ertesi gün, yolumuz ilk durağımız yani sondan ilk durağımız olan Bahadın kasabası.

Basın
Ödül

Bahadın kasabasına tekrar dönmemizin nedeni, babam adına düzenlediğimiz Arif Baş Öykü Yarışması’nda birinci olan arkadaşımız Tolgay Yiğit Hiçyılmaz’a plaketini vermek için düzenlediğimiz törene katılmak.

Zzz

Tolgay kardeşime plaketini verdikten sonra ertesi gün artık İznik’e, Kürkçü Dükkanı’na dönme vakti geliyor. Bu arada, bu geziyi sonlandırırken Bahadın kasabasında yer alan ve babam Arif Baş tarafından oluşturulan Arif Hoca Müzesi’nden birkaç tane fotoğraf bırakayım. Bir başka gezi anımızda buluşmak üzere hoşça kalın ve doğada kalın, gezmelerimiz çok olsun.

KARAVAN İLE KARANLIK KANYON

Gezi başlığı Karanlık Kanyon olsa da, gezi kapsamı çok daha geniş. Karanlık Kanyon, bu gezinin can alıcı / önemli noktası. Bireysel gezilerimiz genellikle böyledir. Bir önemsediğimiz noktaya giderken ve dönerken oluşan gezilecek yerler toplamı…

Karanlık Kanyon’a gidiş Sivas ve Divriği şehir turlarını içeriyor. Sivas şehir merkezinde bir çok tarih yatıyor. En önemlisi Sivas Kongresinin toplandığı bina. Madımak otelini görmek istedik ama duyduğumuz veya beklediğimiz gibi müzeleştirilmiş bir otel bulamadık.

Divriği denince akla Ulu Cami geliyor. Ulu Cami’yi restorasyon çalışmaları içinde bulduk. Ancak iki kapısını gördük ki, bu bile Divriği’ye uğramak için değer. Restore çalışması beş yıl önce başlamış. İlgilinin verdiği bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Mart 2024’e kadar bitirilmesini istemiş. Açılışı kendisi yapacakmış. Bu tavır ister istemez yerel seçimleri çağrıştırıyor…

Karanlık Kanyon’dayız… Yazmak zor . Fotoğraf albümü o güzelliği, o haşmeti anlatacaktır. Kanyon içinde Fırat nehrini taşıyor. Erzincan Kemaliye ilçesi sınırlarında. Biz kanyona Kemaliye’den değil Kuzeyden girdik ve Kemaliye’ye çıktık… Köy yollarından, çok güzel bir coğrafyadan ilerleyerek (karavanımızla) güzel ama zor yollardan kanyonun kuzey ucuna ulaştık. Karavanımız dağ şartlarına göre yapılmış olduğu için sıkıntı yaşamadık. Meraklılarına reklam edeyim. Hunter Karavan. Bize minimal yaşamayı öğreten ama aradığınız her konforu içeren bir çekme karavan. Reklamları izlediniz… :))


Kaç tünel, pardon mağara geçtik sayamadım. Adı tünel, kendisi mağara… Montenegro’da benzer mağaralar geçmiştik ama orada zemin düzgün kaplanmıştı. Burada zemin kaplamayı bırak zemin yok. Tarla buraya göre çok daha düzgün bir zemin. Gezmek amaçlı yavaş ve dura kalka gidiyoruz ama seri gitmek istesek saatte on kilometreyi aşamazsınız. Tünelden tünele geçerken kanyon ve Fırat ile karşılaşıyorsunuz.

Mola verdiğimiz bir nokta da, Kemaliye’li bir taksici ile karşılaştık. Nehirde balık tutmaya gelmiş.

– Yukarıdan geliyorsunuz, değil mi? Diye sordu bize.
– Evet
– Aşağıda tüneller (mağaralar) bitince zorlu virajlar var. Bu karavanla nasıl döneceksiniz?

Her zamanki özgüvenimle cevapladım.
– Biz bu güne kadar ne zor yollar katettik. Bunu da geçeriz.

Amcamdan ayrıldıktan sonra iki kaya arasından bir nevi bir kapıdan geçmemiz gerekti. Bize yol vermek isteyen bir araç bekliyordu. Selamlaşıp geçtik. Tam kapı çıkışında durdum ve Arzu’nun ileri giderek, karavan ile hareketimizi videoya almasını istedim. Arzu ilerlerken bize yol veren delikanlı geldi ve;

– Neden durdunuz sorun var mı? Diye sordu.
– Eşimin ilerlemesini bekliyorum videoya alacak.
– İsterseniz dron ile çekeyim!…

Nasıl istemezsin. İyi ki karşılaştık bu iki Elazığ’lı gençle. Çağlar Şen kardeşime buradan selamlar… Aşağıda bulacağınız çekimlerin çoğu Çağlar kardeşe aittir.

Zor iki dönemeci kıl payı farkla, manevrasız geçtim. Gerçi çekme karavan ile manevra zor iş. Hele de burada… Bu arada Fırat üzerinde tekne gördük. Belli ki kanyon gezisi yapıyorlar. Arzu;

– Aşağıdan fotoğrafımızı çekseler.
– Uğrayalım. Uygun zaman ve yeteri yolcusu varsa biz de tekne gezisi yapalım.

Mağaraların bittiği ama yol kıvrımlarının vahşileştiği alanı geçerek Kemaliye girişine ulaştık. Baktık tekne gezisi platformu burada ama çok tenha. Konuşmak için girdik. Tekne kaptanı delikanlı:

– Abi o karavanlı siz misiniz?
– Evet
– Deli işi…

Yöreyi iyi tanıyan kaptanın bize verdiği unvan işte bu oldu. “Deli İşi”

Kısa bir Kemaliye turu sonrası yatacak yer aradık. Tam yerleşirken yine Çağlar geldi.
– Abi yukarıda Kırk Gözeler var. Mesire yeri. Çok manzaralı. Bu mevsimde kimse yoktur. Orada geceleyin. Hemen toparlandık ve Kırk Gözelere vasıl olduk. Kemaliye ve Fırat nehri ayaklar altında. Uçağın ilk kalkış anı gibi ful manzara….

Dediğim gibi, birincil hedef Karanlık Kanyon idi. Şimdi dönüş yolu. Göbeklitepe, Urfa, Antep, Adana, Mersin, Yozgat ve kürkçü dükkanı, İznik…

Göbeklitepe ayrı bir fasıl. Geçiştirilemez. Adana “Yılan Kale” ve Mersin “ Çamlı Yayla” dönüş favorileri. Çamlı Yayla da Figen’in ( Yudosk kurucusu ve başkan yardımcısı ) kardeşi Harun Özçürümez’de iki gün konuk olduk. Sonrası Yozgat Bahadın Kasabası’nda anne ziyareti ve İznik…

Sağlıkla kalınız. Bol gezmeleriniz olsun…

Büyük izlemek için fotoğrafa tıklayınız. İyi seyirler…

Kapadokya

Uzun geziler öncesi karavanımızla uyum sağlama, birbirimizi tanıma gezisi rotası bu defa Kapadokya.
İki günlük kısa bir gezi. Dört kişiyiz. İki kişi karavanda iki kişi araç üstü çadırda konakladık.

İlk gecemizi Kızıl Çukur vadisine nazır bir düzlükte geçirdik. Sabah beşte bir gürültü koptu. Çöp kamyonu çöpleri alıyor diye düşündüm. Çöp almak ne kadar sürebilir ki, bitmek bilmez… Merakla araç üstü çadırımın kapısını açtığımda ağzım açık kaldı. Gökyüzü balon dolu. Gürültü ise hazırlanan balonlardan geliyor. Kalkış pistlerine üç adım mesafede konaklamışız.

Avanos, Kızılırmak kıyılarını güzel değerlendirmiş. Belediyesini tebrik ederim. Uzun uzun yazmayacağım. Göreme ve Zelve klasik gezilerimizi yaptık.

Şimdi balonları seyredelim. Üzerine tıklamak sureti ile fotoğrafları büyütebilirsiniz…

Karavan ile ilk gezi

Nihayet karavanımıza kavuştuk. Çekme karavan ama araziye dayanıklı imalat. Klasik adıyla offroad… Dağ-dere-tepe için ideal. Uzun gezilere çıkmadan önce bir yakın çevre yapalım, alışalım, eksiklerimizi görelim istedik. bu amaca uygun en yakın ve ideal yer Delmece ve Karlık yaylaları. İki gün Delmece, bir gün Karlık’da konaklarız planı yaptık.

Bu arada, sohbet esnası bahsi geçince Özkan ve Ayşe Mutlucan çifti de katılmak istedi. Onlar da araç üstü çadır aldılar ve ilk kez deneyim yaşayacaklar…

13 Nisan perşembe çıktık yola. Yeni Gürle kavşağında Özkan ile buluştuk ve Yeni Gürle kasabından mangallık nevale alışını tamamladık. Gemlik, Büyük Küçük kumla, Narlı sahil yolunu Narlı’da terk ederek Hayriye istikametine tırmanışa geçtik. Selimiye sonrası, Onna Tunç’un uçağının düştüğü alanda kısa bir mola verdik. Alan, Sezen Aksu tarafından düzenlenmiş, bir nevi anıtlandırılmış. Ama bakımsız ve perişan halde… Devamla, kısa süre sonra Delmece yaylasındayız. Ormanlar ile çevrili çayırlık bir alan. Suyu bol. Hayvan beslemek için ideal olmakla birlikte, hayvan besleyen kalmamış. Yayla evleri, çevre illerin varsıllarının yazlığına dönüşmek üzere.

İki gece buradayız. Yayla sakin, kimsecikler yok. Bunda ramazanın da etkisi var. Araçlar ve karavanı yerleştirme sonrası kamp pozisyonu aldık ve kamp ateşimizi yaktık. Yeme, içme, sohbet ve uyku.

3

Cuma sabahındayız. Bu gün Erikli Şelaleye yürüyeceğiz. Yaklaşık 14 km. Kahvaltı sonrası yola revan olduk. Yayla evlerini kuzeybatı istikametinde terk ederek ormana daldık. Bu bölgede defalarca Yudosk’u yürütmüştüm. Orman yollarının doğallığı kalmamış. RES’ler yüzünden uçak pisti genişliğinde traşlanmış. Yolumuz üzeri birkaç dev RES dibinden geçtik. Temiz enerji olması harika ama yer seçimi boş alanlar olması gerekirken, orman içlerine girilmesi hoş değil. Kesilen ağaçlar yanı sıra orman hayvanlarına zarar vermesi/rahatsız etmesi söz konusu.

13

Orman derinliklerine daldık. Ara sıra patika takip etsek de genellikle direk orman… İniş – çıkış, dere geçiş, minik şelaleler seyri eşliğinde Yayla yoluna ulaştık. Erikli şelaleye 2 km kaldı ama dik bir iniş bizi bekliyor.

Meşakkatli bir iniş sonrası iki dere kavşağına geliyoruz. Büyük suyu geçmek mümkün değil. Küçük dereyi aşarak, şelaleye zıt yürüyoruz. Bir geçit bulduktan sonra karşı kıyıya geçecek ve şelale istikametine yürüyeceğiz. Çok geçmeden asma köprüye ulaşıyoruz.şelaleye ulaşıyoruz.

7

Köprü, araçla gelenlerin park yerinden şelaleye yürüme yolu üzerine yapılmış. Yolumuz uzamamış oluyor ve kısa sürede şelaleye ulaşıyoruz. Şelale iki aşamalı dökülüyor. Birinci aşama yayvan, ikinci aşama ise daha dar ama daha yüksekten dökülüyor. Bu nedenle “Çifte Şelaleler” olarak hitap edenler de var. Ben Erikli orijinal adını tercih ediyorum.
Şelaleler ve kendimiz fotoğraflandıktan sonra, meyvelerimizi atıştırıyor ve tekrar dönüş yoluna revan oluyoruz. Patika, asma köprü ve iki kilometrelik dik çıkış sonrası tekrar yayla yoluna çıkıyoruz. Dönüşte ormana dalmak yerine yoldan devam etmeyi tercih ediyoruz. Ekip yorgun ve kısa sürede ana kampa ulaşmak istiyorlar. Yorgunlukları tempo düşürdüğü ve yoldan gelecekleri için rehberlik gerekmediği düşüncesi ile izin istiyor ve ekipten kopuyorum. Ben kampa ulaştıktan yarım saat sonra ekip geliyor…
Kamp ateşi, yemek – içmek ve sohbet klasik gecesi ardından uykuya çekiliyoruz.

11

Cumartesi sabahı geç kahvaltı yapıyoruz. Önceki yorgunluklarımızı atıyoruz. Bu arada Yudosk ekibi geliyor. Kısa bir muhabbet ardından onları uğurluyoruz. Bu gün kıran yaylaya yola çıkacağız. Toparlanıp yola revan oluyoruz. Ancak, büyük ve küçük dipsiz gölleri hiç görmedikleri için Özkan ve eşi görme talebinde bulunuyorlar. Benim aracı kıran yayla yol kavşağına park ederek, Özkan’ın araç ile büyük dipsiz göle gidiyoruz. Göl tamamen kamışla kaplanmış ve bir görsellik sergilemiyor. Küçük dipsiz göle gidiyoruz. Büyükten farklı olarak fevkalade bir görsellik sergiliyor. Göl çevresini yürüdükten sonra dönüşe geçiyoruz. Bizim aracı alarak peş peşe kıran yayla yoluna düşüyoruz. Yaylaya geldiğimizde tam bir hayal kırıklığı. Yayla evleri yok. Güzel bir göl var ama çevresinde konaklama için uygun alan bulamadık. Kısa bir durum değerlendirmesi sonrası Esenköy’e inmeye karar verdik.

15

Çok zevkli bir orman yolundan süzülerek indik ve daha inerken gözümüze bir konaklama alanı kestirdik. Çamlar arasında kartal yuvası gibi, ful deniz manzaralı …

16

Gün batımı eşliğinde akşam yemeği / sohbeti, kaliteli bir uyku ve sabah… Yeni bir gün ama dönüş vakti… Üç gün boyunca güneşli, limon tadında hava yaşadık.
Kahvaltı öncesi, denize nazır sırtlarda kısa bir yürüyüş, kahvaltı ve dönüş…. Maalesef yine bitti…

Buraya kadar okumuşsanız e bir de yorum yazarsınız di mi?…

Kapuzbaşı Takım Şelaleleri

Beş büyük, iki küçük olmak üzere yedi adet Şelale Kaya Kütlenin içinden gürültü ile çağlıyor. Kapuzbaşı, dünyanın en yüksek dökülen ikinci şelalesi olarak geçiyor. Birinci Victoria Çağlayanı 100 m. den dökülürken, Kapuzbaşı 70 m. den dökülüyor. Amerika’da Niagara ise 55 m. den dökülüyor.

Babam Arif Baş, Köy Enstitüsü ilk mezunlarından. 2012 de kaybettik. Anısına her yıl farklı bir edebi dalda yarışma düzenliyoruz. Kuzenlerim şair yazar Haydar ve İbrahim Eroğlu kardeşler öncülük ediyorlar. 2017 de öykü, 2018 de şiir dalında gerçekleştirdik. Kazanan şair / yazarlarımıza ödüllerini, yine baba eseri olan Müze önünde düzenlenen tören ile veriyoruz. Her yıl ağustos ayının ilk haftası köyümüz ( Bahadın Beldesi ) şenlikleri oluyor. Biz de ödül törenimizi şenliklere denk getiriyoruz…

2018 ödül töreni sonrası kuzenim Haydar Eroğlu ( Hollanda’da yaşıyor ) gezmek istedi. Benim aklıma Kapuzbaşı şelaleleri düştü. Hem coğrafi olarak bize yakın hem de yıllar önce gördüğüm bu doğa harikasını hafızamda canlandırmak istedim. Köyden bir çocukluk arkadaşım, Süleyman Ünalmış’da bize katıldı ve düştük yollara…

Kapuzbaşı, Kayseriye 165, Yahyalı ilçesine 65 km uzaklıkta. Kayseri – Adana il sınırına yakın kayseri topraklarında. Derin bir vadinin yamaçlarından 30 ila 70 m. yükseklikten yedi adet şelale dökülüyor. Aladağların karlarından ve Aladağ yedi göller ( 3.100 m. ) den besleniyor. Her bir şelale bir dere yaratacak kadar su taşıyor ve birleşerek Zamantı Irmağına karışıyor.

Şelalelere adını veren Yahyalı Kapuz Başı köyünde Otel, Pansiyon ve Yemek olanakları mevcut. Sıcak günlerin hafta sonları ve tatil günleri çok kalabalık oluyor. Halkımızın piknik tarzından uzak olmak ve sakinlik isteyenlerin hafta içini tercih etmeleri önerimdir…

Hattuşa Yazılıkaya ve Alacahöyük

Dört kafadar olarak, Sorgun Bahadın kasabasından hareketle yaptığımız günübirlik bir gezi… Hattuşa Çorum’un ilçesi Boğazkale’de. İdari olarak Çorum’a bağlı ancak Yozgat’a daha yakındır. Çorum 85, Yozgat 45 kilometre…
Hattuşa, 400 yıl boyunca hititlere başkentlik yapmıştır. Hattuşaş olarak da anılır ancak bu yanlış bilgidir. Gerçeği Hattuşa…

1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Önceleri ilk sahipleri olan Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını aldı. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine Anitta tarafından yıkıldı. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirildi. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmaktadır.

Hitit uygarlığı en az Mısır Uygarlığı kadar eski ve zengin bir uygarlıktır. Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması metin tabletleri Boğazkale’de bulunmuştur. Ayrıca, Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yeralan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’tan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.

Hattuşa ve Yazılıkaya’nın keşfi 1834 yılında olmuştur.1835-1894 yılları arasında çeşitli yabancı arkeologlar tarafından ferdi çalışmalar yapılmış ; 1904 yılından itibaren ise Alman Doğu Kültürleri Araştırma Merkezi tarafından kazı çalışmaları başlatılmıştır.1939 yılından bu yana da kazılar, aralıksız olarak devam etmektedir.

Boğazkale; Hattuşa ve Yazılıkaya ören yerleri 02.10.1998 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiştir.

Alacahöyük

Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır.
Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir.Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur.


Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir.
Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır. İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla(kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir. Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir. 4.kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır.