Ayvaşa – Osmaniye Şelalesi – Mecidiye

İstanbul’dan 29 Yudosk’lu doğasever gelmek için yola çıktı. Saat 09.45 de iznik’te olmalarını beklerken, Tuncay Çiftoğlu arkadaşımdan bir telefon aldım. Arabalı vapur inişi jandarma çevirmişti. Geçtiğimiz hafta da aynı problemi yaşamıştık. Kullandığımız aracın plakası sahte kopyalanmış ve geçen hafta tutanak tutulmuş/aklanmış olmasına rağmen… Bu kez çeviren jandarma, polisin tutanağını kabul etmeyerek kendisi inceleme ekibi istiyor. Bu da arkadaşlarımızı 45 dakika geciktiriyor. Sonra, süpürgelik çıkışında bir kez daha polis çeviriyor. Neyse ki, iki tutanak varlığı burada vakit kaybını önlüyor. Arkadaşlarımızın gecikmesi nedeniyle, İznik buluşmasını, yol üstü olması nedeniyle Akköy’e taşıdım. Akköy’de buluştuk ve kısa bir alışveriş molası ardından samanlı dağlarına tırmanışa geçtik. İznik – Gölcük yolu üzerinde, aracın ulaşabildiği en tepede, aracımızı terk ettik. Burada denizden yükseklik 780 metre… Samanlı dağlarının Ayvaşa tepesine tırmanarak başladık…

Samanlı dağlarının yüksek kesimleri, Marmara Bölgesi’nden farklı olarak Karadeniz iklim ve florası özellikleri gösteren bir mikroklima alanıdır. Kayın, gürgen ve sarıçam ağırlıklı karışık nemli ormanlar, yine Karadeniz Bölgesi’ne özgü yabani orman gülü, karayemiş gibi türlerde dahil pekçok bitkiden oluşan yoğun alt örtüsü ile çok zengin bir faunaya ev sahipliği yapmaktadır. Ayı, kurt, vaşak, yaban kedisi, karaca, kırmızı benekli alabalık, semender türleri, burunlu engerek ile birlikte pek çok yırtıcı ve ötücü kuş türü bu ormanlarda barınmaktadır…

20190511_143500

150 metre kadar yükselerek düz yola ulaşmıştık ki yağmur başladı. Ardından dolu ve yine tekrar yağmur bize eşlik etti. Osmaniye – Gölcük yolunu geçtikten sonra, orman içine dalarak inişe geçtik. Osmaniye – Sultaniye yoluna indiğimizde yağmur durmuş ve güneş açmıştı…

Osmaniye, Bursa ilinin İznik ilçesine bağlı bir köydür. Bursa iline 110 km, İznik ilçesine 33 km uzaklıktadır. 1880’li yıllarda, 93 (1877) Göçmenleri tarafından kurulan köyde Gürcü göçmenler iskan edilmiştir. Köy, Mercimek mevkiine kurulduğu için adı Osmaniye konulmasına karşın, çevre köylülerce Mercimek olarak anılmıştır. 1895 ve 1908 Yıllığı’na göre 15 hane bulunan köyde, 1927 yılında 108, 1990 yılında ise sadece 78 kişi yaşamaktaydı. Köy yakınlarında eski Sultaniye köyü kalıntısı vardır.

Köyün iklimi, Marmara iklimi etki alanı içerisindedir. Bir Orman köyü olan Osmaniyeliler geçimlerini Ormancılık ile kazanmaktadırlar. Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır fakat çalışmamaktadır.

Sultaniye istikametine köy yolunda bir süre ilerledikten sonra, şelaleye ulaşmak için tekrar ormana daldık. Zor olmayan inişle şelale yakınına bizi götürecek olan orman yolunu yakaladık. Bu arada sabah yaşadığımız araç, jandarma kargaşasının yarattığı kafa karışıklığı nedeni ile, google earth üzerinden hazırladığım rotayı gps’e yüklemeyi unutmuştum. Şelaleye kadar doğaçlama gidiyorduk. Şelale sonrası bildiğim yol. Ama şelalenin yerini tesbit zordu. Neyseki enerji nakil hattını hatırladım. 5 yıl önce bu şelaleyi keşfettiğimizde, enerji hattının altında öğlen molası vermiştik. Aynı noktada yine mola verdik. Bir kaç arkadaşımız burada kaldılar. Biz, çantalarımızı bırakarak, arzu edenlerle şelaleye, kolay olmayan bir inişe geçtik. Suyu çok olmamakla birlikte, görsel olarak güzel bir şelale. Muhtemelen yaz aylarında kuruyordur.
Mola sonrası yolumuza koyulduk. 5 yıl önce baya bir orman yolu iken, şimdilerde orman tarafından teslim alınmış bir yol. Taze ağaçları, çiçekleri ve yeşil otları içinde uzunca süre zevkle yürüdük. Yeşili enfes bir düzlükte arkadaşlar, yeşile yatma hasretlerini de giderdiler.
Yeni açılmış bir orman yolunun, heyelanlarını izleyerek, Osmaniye – Mecidiye yoluna çıktık. Bir süre sonra da aracımıza ulaştık.

15 kilometreyi 5.5 saatte tamamladık. Parkur başı denizden 780 metre yüksekte idi. 950 metreye kadar çıktık ve 590 metreye kadar indik. Bu arada bol iniş çıkışlar yaşadık ama genel bakiye bu…
Buraya kadar okumuşsanız, aşağıdaki yorum bölümünü hatırlatırım. Bir yorumu haketmişimdir. :)) Şimdi foto galeriye buyurunuz…

Melekşeoruç – Nuruosmaniye

İznik’ten Nuruosmaniye’ye gelip cami önüne park ediyorum. Yürüyüş burada sonlanacak. Bu kez, Mehmet Erozan komşum/abim bana eşlik ediyor. İstanbul’dan arkadaşları bekliyoruz. Ne kadar yakınlarda olduklarını öğrenmek için İbrahim Kamil Birlikay’ı arıyorum. ”Otoyolda polis çevirdiğini, aracın ikinci/sahte plakası tesbit edildiği için tutanak tutulduğunu” anlatıyor. Bu bir saat geç kalacaklar demektir. Mehmet abim ile otostop yaparak Alifuatpaşa’ya geliyoruz. Sakarya nehri kenarında kahve keyfine dalıyoruz. Bir süre sonra İstanbul’dan gelen 28 doğa sever arkadaşlarımız ile buluşuyoruz.

Melekşeoruç köyüne (Şimdilerde Geyve ilçesi mahallesi) yola koyuluyor ve sürekli yükseliyoruz. Köyü geçiyor ve toprak yolda 2 kilometre kadar daha ilerledikten sonra aracı terkediyoruz. Soyunma/giyinme hareketleri ve bir İbrahim klasiği olan sayı almanın ardından 30 kişi olarak yola revan oluyoruz. Başlama noktamız denizden 790 metre yükseklikte.

20190505_144400

Odun kesen iki köylüye rastlıyoruz. Şakalaşmalar ardından, gittiğimiz yönde yolun bittiğini belirtiyorlar. ”Bize yol gerekmez” diye cevap veriyorum. Bir süre sonra cangıla dalıyor ve makaslarımızı çıkarıyoruz. İbrahim ve ben, geçit vermeyen dalları ve dikenleri keserek yol açıyoruz. Bu durum uzun sürmüyor ve muhteşem bir çayırlığa çıkıyoruz. Sağımızda çeşme görüyor ve oraya yönleniyoruz. Ne yazık ki, çeşme kuru. Akıyor olsa, çok iyi bir kamp alanı bulmuş olurduk.

Bu rotayı google earth üzerinden çizmiştim. İlk kez yürüyoruz ve bizim için tam bir keşif. Bir süre sonra orman yolunu yakalıyor ve yoldan sırt boyunca giden patikaya giriyoruz. Ne patika ama tam bir yeşil tünel… Uzunca süre arada bir durup güzelliği içimize çekerek ilerliyoruz. Öyle ki, öğlen molası verecek bir açıklık bulamıyoruz. Çayırlık açık alan ve manzara bulamayınca orman içine yayılarak öğlen molası/dinlenmesine çekiliyoruz.

Gurup, gurup oturmalar, atıştırmalar ve yan gelip yatmalar sonrası toparlanıyor, kısa bir toplu tanışma faslı sonrası tekrar yola revan oluyoruz. Toplu tanışma ad, soyad, memleketi ve mesleğini içeriyor. İbrahim Kamil Birlikay’ın başlattığı bu hal Yudosk geleneği olmaya başladı. Aynı şehir, aynı meslekten olanları buluşturuyor ve hatta, İbrahime göre akrabalarını bulanlar da var… İlk katılan arkadaşlarla uzun zamandır tanışıyor gibi sohbetler ediyoruz. Bu da bir doğa bütünleştirmesi…

Yine yeşil koridorlardayız. Bu güzergahda hiç bitmiyor. Nuruosmaniye’ye 5 kilometre kala yoğun inişe başlıyoruz. En yüksek noktamız 1050 metre olmuştu. 5 kilometre sonra 100 metre rakıma ineceğiz. 950 metre irtifa kaybı çok yüksek ve bu da dik iniş demek.
800 metre kadar enerji nakil hattı altı, traşlanmış alanda ilerledikten sonra tekrar yeşil koridorlara dalıyoruz. Bu ara hafif çiselemeler şeklinde yağmur ile tanışıyoruz. Yeşil koridor bizi Nuruosmaniye’ye kadar bırakmıyor.

14 kilometre yolu 5.5 saatte katediyoruz. Keşif olarak girdiğimiz bu güzergah ”Orta Zor” katagorisinde tanımlanır. Parkuru çok sevdiğimiz için bir isim verelim istiyorum. Bence adı ”YEŞİL KORİDOR” olsun. Başladığımız ve bitirdiğimiz köyler hakkında kısa bilgi ve tarihçeler internetten alıntıdır.

Buraya kadar okumuşsanız, bir yorumda bulunacaksınız demektir. Altta fotoğraf galerimiz var. İyi seyirler. Seyir sonrası altta yorum bölümünü atlamayınız. :))
Fotoğraflara tıklayarak büyütebilirsiniz…

MELEKŞEORUÇ KÖYÜ GENEL BİLGİLER | TARİHÇE
Melekşeoruç , Sakarya ilinin Geyve ilçesine bağlı bir mahallerdir. Köy, Osmanlı Devleti kurulduğu yılarda Melikşahoğulları tarafından kurulmuştur.
Sakarya il merkezine 43 km, Geyve ilçesine 13 km uzaklıktadır. Mahallede ilköğretim okulu yoktur. Mahallede, içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi de yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.
NURUOSMANİYE KÖYÜ GENEL BİLGİLER | TARİHÇE
Nuruosmaniye , Sakarya ilinin Geyve ilçesine bağlı bir mahallerdir. Nuruosmaniye mahallesinin adı İstanbul Eminönü Semtindeki Nuruosmaniye Camiinden gelmiştir. 1877 Rus harbi döneminde Gürcistan yöresinden gelen halk tarafından kurulmuştur. Köy içinde ve havarisinde mahallenin ismi Bıçkıdere diye de anılmaktadır.
Sakarya il merkezine 20 km, Geyve ilçesine 19 km uzaklıktadır.Mahallede ilköğretim okulu vardır. Mahallede, içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi de vardır. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.

Yeniyayla – Madenler

Uzun zaman genellikle İznik çevresinde olduk. Bu hafta uzaklaşalım istedim. On yıl önceleri yürüdüğüm ve çok sevdiğim bir parkuru seçtim. O zamanlar çok sevmiştik. Bakalım ne değişikliklerle karşılaşacağız…
Yeniyayla, Adapazarı Hendek ilçesine bağlı (artık mahalle olarak anılıyor) bir köy. Karadenizi andırır dağlar içinde ve oldukça yüksekte. Denizden yükseklik bin yüz metre…

20190427_132634

Yeniyayla camisini geride bıraktıktan sonraki ilk yol kıvrımında aracımızı terk ettik. Bu kez İstanbul’dan 28 Yudosklu doğa sever geldi. Benim katılımımla 29 olduk. İznikten aracımla otoyol Akyazı çıkışına geldim ve aracımı buraya park ederek otobüse geçtim. Karayolları çalışanı Ali bey, kamera altına park etmemi sağladı. Güvenlidir üç gün kalabilir dedi ama niyetim yok. Dönüşte akşam alacağım. Özen göstermesinden ziyadesi ile memnun kaldım. Teşekkürler Ali kardeş…

fındıklık
Ormandan geri kalan arazi, tamamen fındık kaplı. Dağlar karadenizi andırınca, üretimi de fındık olmuş. Karadeniz gibi dağınık evler ve ahalisi de tabi olarak karadenizden göçme. Bir çay ekimi eksik vesselam!…Önce fındıklıklara dalarak, sonra orman yolu ile yükselmeye başladık. Rotanın daha önce yürümediğim bir bölümünü google earth den çizmiştim. Yolda giderken baktım sağ tarafa yükselen yol patika arası, yeşil ve cazip bir patika var. Rotayı tekrar yakalarım umuduyla daldım. İyi de etmişim. Dostlar da sevdi bu patikayı. Bir süre sonra tekrar rotamızı yakaladık. Bir ara daldığımız patika kayboldu ve gps çizimine göre ilerlerken orman gülleri sarmalına düştük. İbrahim her zaman olduğu gibi yol açarak arkadaşların daha kolay geçişini sağladı. bazı bölgelerin google haritaları eski oluyor ve bir kaç yılda patika kapanmış olabiliyor. İndiğimiz orman yolunda ilerlerken bir dönemeçte kar yığını ile karşılaştık ve tabi olarak hiç kar görmemiş gibi fotoğraflar aldık.

20190427_133458

Ve yolumuz, yukarıdan aşağıya yeşil yosun kaplı kayalar arasından, coşku ile inen su ile kesişti. Bir üst tarafında yol varken, bir süre buradan tırmanmak bana cazip geldi. Önce kısa bir keşif yaptım ve baktım 200 metre sonra tekrar yolla buluşuyoruz, gurubu davet ettim. Yola çıkış biraz meşakkatli olsa da problem yaşamadık. Öğlen vaktini bir hayli geçmiştik. Bu nedenle yeni bir serüvene girmeden yolu takip ederek kapağı Turnalık yaylasına attık.

Öğlen molası ve bir İbrahim Birlikay klasiği olan tanışma faslını takiben tekrar yola revan olduk. Bu kez on yıl önceki rotamı takiben Madenler köyüne ineceğiz. Bu arada, Dokurcun tarafından Turnalık yaylasına baya geniş bir yol yapıldığını gözledik. Tabi olarak yolla birlikte yayla beton ev dolmuş…. O eski ahşap yayla evlerinden sadece birkaç örnek kalmış. Bu gidişle adına yayla diyebileceğimiz mekanlar kalmayacak. Yaylalar şehir insanlarının görgüsüz yapılanmaları ile yok oluyorlar. Buna fırsat veren de ormanı tahrip ederek açılan geniş yollar…

Ormana girdiğimiz noktada bir patikamız başlıyordu. Patika yok yol var. Orman kesimleri için girilmiş, traktörlerle tomruk çekmekten güzelim parkur çamur deryasına dönüşmüş. Yıllar önce burada yakaladığımız bu patikayı çok sevmiş ve bir isim vermek istemiştik. Eski dostlarımızdan Kıvanç Algan ”Albay Yolu” olsun demişti. Doğa yürüyüşlerinde çok disipline davrandığım için Kıvanç bana ”Albay” lakabı takmıştı. ”Albay Yolu” demekle kıvanç, patikayı bana ithaf ediyordu. Çamurlaşmış patikamızı bitirdiğimiz noktada birbirinin aynı iki yayla evi vardı. Evet bu şirin evler hala yerinde duruyor ama tomruk çekimleri burayı da çamurlaştırmış.

Karşıda Sülüklüğöl çöküğü. Bu fotoğrafı Mehmet İbrişim’den ödünç aldım.
Kısa süre sonra yola çıkıyoruz. Karşımızda, Karagöl, Sultaniye, Acelle ve Davlumbaz gibi ünlü yaylaları barındıran sıradağ manzarası. Sülüklügöl çöküğü çok net görüntüde…
Burası artık köy içi yolu ve asfalt. Asfaltta uzun yürümemek için bir bahçeyi gözümüze kestiriyoruz. Dönüşte gurubun arkasını beklerken, evden bir köylü kadın çıkıyor. Garip bakışları ile bizi süzerken arkadaşlar ”çaya geldik” şakası yapıyorlar…
Araç bizi okulun bahçesinde bekliyordur. Böyle tembihlemiştim. İbrahim camiye gelsin istedi. Haklıydı. Cami de su var ve temizlenmek için ideal mekan. Öyle yaptık. Biz Cami’ye indik, temizlendik, aracımıza binip dönüş yoluna revan olduk…

Toplam 15 kilometre yol yaptık. 6 saat sürdü. Buyurun fotoğraflarımıza… Üstüne tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz…
Buraya kadar okumuşsanız bir yorumu hakettik demektir. Altta yorum sütunlarımız var. Bakalım kimler okumuş. :))

İncirli Kanyonu – Kınık Şelalesi

Ne zaman Yenişehir üzerinden Bilecik istikametine gitsem, İncirli köyünü geçerken, sağda kanyon girişi ilgimi çekmiştir. Bir seferinde kanyon ağızından araçla girmiş ve büyüleniştim. Vakit geldi ve 13 nisan 2019 cumartesi keşif amaçlı girmeye karar verdim. Keşif etkinliği olarak YUDOSK’da yayınladım. 27 kişi kapasiteli araçlar en ekonomik taşınmayı sağladığı için etkinliği 27 kişi olarak açtım…

Etkinliği açtım ama kanyon olması sıfatı ile büyük sürprizler olabileceği korkutmaya başladı. Kısa da olsa önceden yürüyerek tanımak istedim. İznik’e yeni gelen Alaattin arkadaşım da bana katılmak isteyince, google earth de hemen bir rota oluşturdum. Aracımızı bıraktığımız yere dönmek zorunluluğu nedeniyle dairesel bir rota oldu. Gerçekte ise, İncirli köyünden Kınık köyüne geçiş vardı.

20190408_165339

Geçişe izin vermeyen bir noktada aracımızı bırakarak yürümeye başladık. Bir süre sonra kanyon ikiye ayrıldı. İki ayrı kanyondan akan tertemiz sular birleşerek devam ediyordu. Rotamıza göre sol kanyondan girdik. Girdik ama su kenarı yürüme imkanı kısa sürede bitti. Ya suya girecek yada dönecektik. Kararımız suya girmekten yana oldu. Dizimize kadar suya bata çıka birbuçuk kilometre akışa ters yürüdük. Beklenen üşüme oluşmadığı gibi verdiği haz yürüme şevkimizi arttırdı. Kanyon duvarının eğim aldığı bir noktada çıkış yaparak, sağ duvar üzerine çıktık ve rotamıza göre sağa yürümeye başladık. Taze ve yeşil bir orman içinde giderken karşımıza bir kaya dizini çıktı. En yüksek olanına tırmanarak 360 derece manzaramızı aldık. Tam bir seyir terası idi…

Kayadan inice bir yol yakaladık ve bu yol bizi şelaleye getirdi. Buralarda bir şelale olduğunu çalışmalarımdan biliyordum ama bu kadar güzel görsel şölen beklemiyordum doğrusu. Dağılarak akan suyun arkasında oluşmuş yeşillik ayrı bir hava katıyordu… Biz sol kanyona girmiştik. Şelale suyu ise sağ kanyona akıyordu. Bizim de sağ kanyondan yürüyerek aracımıza ulaşmamız gerekiyordu. Önce, Roma kapısı benzeri kaya kapısından geçerek dere kenarı yürümek istesek de bitki örtüsü ve dikenler izin vermediği için yukarı açılarak, bahçelerden tekrar kanyon ağızına ulaştık. Burada başka bir sürpriz bekliyordu. Su kanyona ikinci bir şelale olarak giriyor ve inmemize izin vermiyordu. İnebilmek için ipe ihtiyaç vardı. Bu durumda kanyonu sol duvar üzerinden geçerek devam etmemiz gerekiyordu. Aracı bıraktığımız yerde bu duvarın eğiminin düştüğünü ve inişe izin vereceğinin farkındaydım. Ayrıca inişin solunda traktör yolunu görmüştüm. Gereğinde yolu uzatarak inebilirdik. Bu düşünce ile yükselerek duvar üstüne çıktık. Sol tarafımız ekili tarlalar ve sağımız makilik olmak üzere bir süre yürüdük. İnişi gözle kestirerek makiliklere daldık. Zor olmayan bir inişle aracımıza ulaştık.

20190413_112344

Eve gelince, yazdığım etkinliği değiştirdim. Su içinde yürüneceğini okuyan katılımcı arkadaşlar katılımdan kaçmaya başladılar. Katılımcıları üç de ikisi kendilerini silmişti. Baktım durum vahim, etkinliği tekrar değiştirerek su girişini kaldırdım. İniş yaptığımız sağ eğimde var olan traktör yolunda yükselecek ve önceki geliş yolumuzdan devam ederek şelaleye ulaşacaktık. Sonra kaya terası ve devamla orman içinden Kınık köyüne varacaktık. Yani su içi iptal. Yalnız bir kere dere geçmek gerekiyor…

Bu durumda 16 kişilik bir minibüs ile hareket etmemiz gerekti. 14 İstanbul’dan gelecek arkadaş ve İznik’ten biz 2 kişi… Ancak yürüyüş sabahı 3 arkadaş gelmeyince toplam 13 kişi olarak İncirliden başladık. 3 kilometre tarla yolu yürüyüşü ile kanyon ağızına ulaştık. Kanyon girişi ayakta duran bir tuğla minare var. Belli ki eski bir yerleşim alanı. Asırlık çınarlar da ayrıca kanıtı… Programımıza sadık kalarak önce dereyi geçtik. Sonra yukarıda bahsi geçtiği gibi şelaleye ulaştık. Burada verdiğimiz öğlen molasını takiben seyir terasına tırmandık. Fotoğraflarımızı aldıktan sonra, orman içi tırmanarak çıktığımız düzlükte Kınık köyünü gördük. Sol tarafta gördüğümüz gölet üzerinden aracımıza ulaştık.

Katılımcı arkadaşların çok beğendiklerini düşünüyorum. 11.5 kilometre yol yaptık. Sizi fotoğraflarımızla başbaşa bırakalım….

Kıblepınar – Sölöz

Dört hafta önce Kıblepınar’dan doğuya ilerleyerek Müşküle kayalıklarına inmiştik. Bu kez yine Kıblepınar’dan başladık ama batıya ilerledik…

Kıblepınar, Bursa ilinin Yenişehir ilçesine bağlı bir mahalledir. Mahallenin eski adı Tepeköy’dür. Mahalleye ilk yerleşenler Osmanlı-Rus savaşı sonrası Bulgaristan’dan göçen Türkler’dir. 1970’li yıllardan sonra mahalleden şehirlere göç nedeniyle mahallenin nüfusu büyük ölçüde azalmıştır. Mahallenin iklimi, Marmara iklimi etki alanı içerisindedir. Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Mahallede, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Mahallenin içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağıve sağlık evi yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.

20190414_144952

6-7-8 eylül 1922 de, kurtuluş savaşımızın başarıya ulaşmasıyla işgalci Yunan kuvvetleri ülkeyi terkederken, Binbaşı Muharrem bey birliği ile takiptedir. Yunan kuvvetleri pusu kurarak takip birliğini şehit ederler. Muharrem bey, yaralı olarak Selimiye köyüne iner ve orada hayatını kaybeder. Şehitliği köy içi ana yol üzerindedir. Askerleri için ise, Kıblepınarın doğusunda, dağın sırtlarında şehitlik vardır…

Kıblepınar da rakım 780 metre. 900 metrelerde bir radar var. Biz de en fazla 900 metreye kadar yükselecek ve sırtlarda yürüyeceğiz. Tatlı meyil iniş çıkışlarla, orman içi yürüyecek ve yakalayacağımız bir sel yatağından 150 metre rakıma kadar ineceğiz.

Başladığımızda sis vardı ve meteorolojik veriler yağmur geçişleri veriyordu. Sırta yükseldiğimizde sis manzaramızı engellesede, kendi gizemli güzelliği bizi kucaklamıştı. Bu parkurun yüzde altmışını 2015 de yürümüştük. Her zaman olduğu gibi bazı değişiklikler yaptım ve yolları terkederek ormana dalmalar ile çeşitlendirdim. Öğlen vakti yağmur çiselemeye başlayınca, yağmur hızlanmadan mola vermeyi uygun buldum. Ancak, yağmur hızlanmak yerine yok oldu, sis çekildi ve tatlı bir güneş bizi sarmaladı…

Sırtlarda, çeşmesi de olan bir mera var ki, kamp için çok ideal. Nitekim biz geçerken inekler meranın otlarını götürüyorlardı… Kamp eşyalarını buraya taşıma yolu bulursam ilk fırsat ilan etmeyi düşündüm.

Yolumuz ilk bahar uyanışı yeşillik ve çiçekleri ile bezensede, orman derinlikleri kuru yaprakları ile sonbaharı andırıyordu. Bir açıklık yakaladığımızda, sis yok, güneş harika ve karşıda kurban dağı manzarası… Beş dakika sessiz yatış, seyir ve doğayı dinleme yorgunluğumuzu aldı.

Sel yatağını yakalayarak sürekli inişle Sölöz’e vasıl olduk. 13 kilometre yolu 5.5 saatte yürüdük. Sizi fotoğraf galerimizi gezmeye alalım…

Kıblepınar Şehitliği – Müşküle Kayalığı

30 kişi Bursa Yenişehir Kıblepınar Köyü’nden başladık bu sefer… Başlama yüksekliğimiz 780 metre idi. Açık arazide, sağımızda muhteşem bir Uludağ manzarası eşliğinde hafif yükselişle sırt yoluna vasıl olduk. Bir süre sonra ise Kıblepınar şehitliğine geldik.

Kıblepınar, Bursa ilinin Yenişehir ilçesine bağlı bir mahalledir. Mahallenin eski adı Tepeköy’dür. Mahalleye ilk yerleşenler Osmanlı-Rus savaşı sonrası Bulgaristan’dan göçen Türkler’dir. 1970’li yıllardan sonra mahalleden şehirlere göç nedeniyle mahallenin nüfusu büyük ölçüde azalmıştır. Mahallenin iklimi, Marmara iklimi etki alanı içerisindedir. Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Mahallede, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Mahallenin içme suyu şebekesi ve kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi ve PTT acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Mahalleye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup mahallede elektrik ve sabit telefon vardır.

6-7-8 eylül 1922 de, kurtuluş savaşımızın başarıya ulaşmasıyla işgalci Yunan kuvvetleri ülkeyi terkederken, Binbaşı Muharrem bey birliği ile takiptedir. Yunan kuvvetleri pusu kurarak takip birliğini şehit ederler. Muharrem bey, yaralı olarak Selimiye köyüne iner ve orada hayatını kaybeder. Şehitliği köy içi ana yol üzerindedir. Askerleri için ise, Kıblepınarın doğusunda, dağın sırtlarında şehitlik vardır…

20190317_160617

Orman yolu, patika ve çoğu kez orman derinliklerine dalarak ilerledik. Sırtlarda meşe hakimiyeti var. Sağda Yenişehir ovası, uzaklarda Uludağ ve solumuzda İznik gölü manzarası ile uzun süre sırtlarda olduk. İnişe geçtiğimizde kayın ve çamlarla tanıştık. Müşküle köyü seviyesinde ise artık zeytin ağaçları arasında ilerledik. Çuha, noel gülü, dağ sümbülü gibi kır çiçeklerimizle büyülendik.

Müşküle, muhtara kızdığı için delileri aza seçen köy. Ünü o kadar yayılıyorki, El Cezire bile haber yapıyor… Herkes müşküle’yi delileri aza seçmesiyle yarı mizahi bir olayla bilse de, Müşküle’nin tarihi çok derin ve Türk solu için anlamlıdır. 1910 doğumlu bir adam, İsmail Başaran, çıkan bir tarla kavgası neticesinde Bursa cezaevine gönderilir. Bursa’da yatarken kendisiyle aynı koğuşta yatmakta olan Nazım Hikmet’le tanışır, hak, eşitlik, adalet, sosyalizm üzerine bir çok şey öğrenir, Nazım sayesinde bir çok kitap okur. Şiirler yazar, hatta buğday direniyor isimli bir kitap yazar. Ayrıca söylenilenlere göre Nazım Hikmet’in Bursa cezaevinden kaçışına yardımcı olur. İsmail Başaran cezaevinden çıktıktan sonra kendisiyle yakın bir dostluk kuran genç Fevzi Kavuk’a Nazım’dan, sosyalizmden, edebiyattan bahseder, o sıralar köyün öğretmenliğini yapan Seyfi Alp’in de etkisiyle Fevzi Kavuk kendisini çok geliştirir. Köyün gençlerini etrafında toplar, dostluk spor kulübünü kurar, gençlerin sosyal olarak yetişmesini sağlar. İlkokul, köy konağı, tuvalet, yol ve düzenli bir köy alanı yaptırır. Köye içme suyu getirir. Bu arada köylülerini sol siyasetler doğrultusunda bilinçlendirir. İşçi grevleriyle “1 mayıs” kutlamalarına köylüleriyle birlikte destek verir.

20190317_175905

ARAP dünyasının CNN’i olarak nitelenen El Cezire Televizyonu, muhtarlarına kızıp delileri köy azası seçen Müşküle köylülerinin öyküsünü “Bizim diktatörlere ders olsun” diyerek haber yaptı. El Cezire’nin Ankara Temsilcisi Yusuf El Şerif,”Olayı duyduğumuzda hemen ilgimizi çekti. Çünkü, adamlar orada demokrasi dersi veriyorlar. Bizim için örnek bir olay. Müşküle köylülerinin öyküsünü bizim diktatörlere ders olsun diye çektik” dedi. El Şerif, şöyle konuştu:
Bizim Arap dünyasında Bursa’daki o küçük köydeki kadar bile demokrasi yok. Adamlar en azından muhtarlarına tepkilerini, demokrasiyi silah olarak kullanarak gösteriyorlar. Ama bizde bu şekilde silah olarak kullanılabilecek bir demokrasi yok maalesef. Ya şiddete başvurup terörist oluyorsun ya da sessiz kalıyorsun. Başka bir seçenek yok. Biz de bu olayı bizim diktatörlere ’bakın, görün ve utanın’ demek için çektik. Arap dünyasında da böyle seçim hakkı olsaydı ve halk tepki olarak delileri seçip Meclis’e doldursaydı bu bizim diktatörler için çok iyi bir ceza olurdu.
El Şerif, ’Müşküle’ köyün adının da “Arapça’da ’sorun’ anlamına geldiğini söyledi.

Yürüyüşümüzü göl kıyısı Müşküle kayalıklarında noktaladık. Toplam 15 kilometre… Buyurun Foto galeriye… Fotoğrafları tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz…

Sadağı Kanyonu ve Şelaleler

13.02.2019 çarşamba. İstanbul’dan gelen arkadaşlarla bu kez Gemlik’de buluştuk. Birlikte doksan kilometre yol alarak Orhaneli’ne geldik. Bize gönüllü rehberlik yapacak olan iki arkadaş, Yüksel ve Ahmet ile tanışma sonrası, dokuz kilometre daha yol alarak Sadağı kanyonuna girdik. Bu kadar yakınımızda, bu kadar güzel bir kanyon…

Sadağı

20190213_150001

Sadağı Kanyonu
Orman ve Su İşleri Bakanlığının 27.02.2014 tarih ve 373 sayılı Olur’ları ile Tabiat parkı olarak tescil edilmiştir. Sadağı Kanyonu Tabiat Parkı 436 ha. büyüklüğündedir. Florasında, Yavşan otu, Gürgen, Titrek kavak, Doğu çınarı, Arapsümbülü, Kaya eğreltisi,Kokar ardıç ,Katran ardıcı, Obrizya, Defne yapraklı laden, Gümüşi ıhlamur vb. türler mevcuttur.
Roma İmparatorluğu döneminde imparator Hadrianus yörede avlanırken karısı için ilçe merkezine 6 km. uzaklıktaki şimdiki Sadağı Mahallesi yakınlarında sıcak su kaynağını farkedip buraya bir hamam yaptırmıştır. Tabiat Parkının kayalıkları arasında bulunan bu kaya hamamında halen çıkmakta olan suyun sıcaklığı 60 0C’yi bulmaktadır.
Tarihi kültürel ve doğa güzelliği bulunan ender yerlerimizden biridir. (Kaynak: Milli Parklar Genel Müdürlüğü)

Yağmurlu Şelale

Kardelen Terası
Kanyonun küçük bir kesimi yürüyüş yolları ve köprüler ile gezi için hazırlanmış. Bahar aylarında kanyonun derinliklerine yürüme isteği ile terk ediyor ve Şelaleler vadisine hareket ediyoruz. Orhaneli’yi iki kilometre geçtikten sonra araçtan indik. Yeşil ve ince bir orman yolunda bir süre ilerledikten sonra tırmanmaya başladık.
İlk şelalede malesef su göremedik. Bir zamanlar akan suyun kaya kütlesi üzerinde yarattığı yeşil yosunlar, susuzluktan kırılan hayalimizi tamir etmeye yetti…
Şelaleyi yandan bata, çıka, kaya yükselerek üstüne çıktık. Sonra ikinci şelale… Burada yağmur şeklinde de olsa su var. Yağmurlama arkasında fotoğraflarımızı aldıktan sonra, yine bata, çıka, çamurlarda kaya, kaya üste çıktık ve aynı ortamı üçüncü kez tekrarladık. Bir kaya terasında kardelen tarlasına rastladık ki, gerçekten görülmeye değerdi.
Az daha tırmanmayla geniş bir alana, yeşil bir sahaya/meraya vasıl olduk. Molamız ardından düz ve inişler ile Orhaneli merkeze indik. Toplam dokuz kilometre sonunda, Orhaneli’nin tarihi taş mektebi önünde kendimizi fotoğrafa kaydederek noktayı koyduk.
Şimdi sizi fotoğraflarla baş başa bırakalım. Üzerine tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz…

Süleymaniye – Göllüce

İstanbul’dan 29 Yudosk üyesi arkadaşım geldi. Bu defa Yenişehir’in Süleymaniye köyünden, İznik’in Göllüce köyüne yürüyeceğiz… Bursa büyük şehir olduğundan beri buralar mahalle olarak isimlendirilse de ben köy demeyi tercih ediyorum.

Süleymaniye Köyü
Kadıköy, Dereköy ve yıldırım yolunu takiben, Süleymaniye’ye az kala araçtan indik. Klasik ritüelimiz daire olup sayı aldıktan sonra, kısa bir rota bilgisi veriyor, doğayı kirletmeme tembihimizi yapıyoruz. Dün kar yağışı altında, beyaz ortamda yürümüştük. Bu gün hava bulutlu, görüş mesafesi kısa ama daha sıcak ve rüzgar yok. Taze çayır ve orman yeşili hakim…

20190210_115815

1893’e kadar köy halkı Bulgaristan‘ın Şumnu şehrinde, Osmanpazarı bölgesinde, Karakeçililer mahallesinde yaşamışlardır. Süleyman Ağa’nın mahallesine gelen Bulgar ve Ruslar‘a karşılık veren Süleymen Ağa önderliğindeki Türkler, ciddi bir çatışmaya girmişler ve Süleyman Ağa, Rus generalini vurarak öldürmüştür. Balkanlar’da yaşam imkânı kalmayınca, Bursa’ya gelerek Yenişehir’e yerleşmişler ve kurduğu yeni köye ‘Süleymaniye’ adını vermişlerdir.
Süleymaniye mahallesi 1893 yılında kurulmuştur. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı‘na mahallenin erkekleri katılmışlardır. Yunanlara karşı düzenli ordudan önce çete savaşları yapılmıştır.
Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Buğday , ayçiçeği önde gelen tarım ürünleridir. Son zamanlarda Bamya ekimide yapılmaktadır. Bamyanın ekonomik Getirisi yüksek olduğundan ve çevre illerden talep olması sebebiyle bamya ekimi yaygınlaşarak devam etmektedir. Bunun dışında sulu arazilerde domates , fasulye ,meyvecilik az da olsa yapılmaktadır Mahallede son 20 yıldır Modern tarım yapılmaktadır. Birçok evde traktör ve diğer tarım aletleri bulunmaktadır. Büyük ve Küçükbaş olmak üzere Hayvancılık az da olsa yapılmaktadır. (kaynak Wikipedia)

Başlama noktamızda rakım 612 m. Hafif bir rampa sırtlara yükseliyoruz. Bir yanda Yenişehir ovası ve havaalanı, diğer yanda İznik gölü… Bu rota da en fazla 820 metrelere kadar yükseliyoruz. Yani uzun ve zor bir çıkış içermiyor. Göl kıyısı rakımı 90 m. olduğuna göre, inişte 730 m. düşüşe geçiyoruz demektir. Bu da uzun ve çıkışa oranla daha meşakkatli iniş anlamına geliyor. Parkur, orman yolu, patika ve az da olsa orman içi cangıldan oluşuyor. Balarım mahallesi kayalıklarından sonra ise, zeytin bahçeleri içinden Göllüce sahiline vasıl oluyoruz.

Öğlen molamızı Balarım mahalle yakınlarında, çayırlık ve çeşmesi olan merada veriyoruz. İkinci molamız ise Balarım kayalıklarında… Balarım kayalıkları iki kütleden oluşuyor. Biri diğerine göre daha yüksek ve ortalarından yol geçiyor. Burada gurubu ikiye bölüyoruz. Bir gurup, performansı daha yüksek olanlar, yüksek kayalara ve biz de diğer kayalara çıkarak göl manzaramızı fotoğraflıyoruz…

İznik Gölü kıyısında Bursa yolu üzerinde doğayla iç içe şirin bir köydür. Geçim kaynağı Zeytin ve diğer tarım ürünleridir. Köy, yaşanan toprak kayması sonucu daha yukarıda bulunan Balarım mahallesinden aşağıya inmiştir. İznik Gölü’nün güney kıyılarında, sahilden 1 km. uzaktır. Mahallede Bizans döneminden kalma kalıntılar vardır. İznik’e 15 km uzaklıkta bulunan mahallede yerli halk yaşamaktadır. Mahallenin adı, “bal-arım”dan gelmiş. Göllüce ise, göl kıyısında olmasındandır. Ayrıca Eski Köyler olarak anılan mevkide de kalıntılar vardır. Mahallenin doğusunda bulunan Sarı kaya mevki çok yüksek kayaların bulunduğu bir yerdir. Önceleri buradan geçen Roma yolu, bu kayalıktan geçmesi için, İmparator Neron tarafından büyük bir çalışma yapılmış. Kayalar yarılarak yol açılmış, bu hizmeti nedeniyle de buradaki kayalara bir yazıt yazdırılmıştır. Neron adına yapılan bu yazıt, 1970’li yıllarda yol yapım çalışmaları sırasında yok olmuştur. Mahallede 1927 yılında 348, 1990 yılında 1.063, 1997 yılında 1.854 kişi yaşamaktaydı. Eski Balarım mahalleninde tarihi bir hamam ile ahşap cami vardır. İkisi de kullanılmaz durumdadır. (kaynak Wikipedia)

Kayalıklardan sonra zeytin bahçelerine dalıyor ve 3 kilometre sonra Göllüce sahiline ulaşıyoruz. 5 saatte toplam 13.5 kilometre yol yapmış oluyoruz. Şimdi sizi fotoğraf galerimize alalım…

Kırıntı – Menevşe Yaylası

Yudosk’lu dostlarım İstanbul’dan geldiler. Her seferinde olduğu gibi İznik’te kısa bir alışveriş molası ve beni de araçlarına alarak yola devam, hedef Kırıntı. Kırıntı, İznik’in doğusunda son köyü. İznik merkeze uzaklık 30 km… Menevşe yaylasının az ötesi, Kocaeli toprakları…

Köy Bolşevik ihtilalinden sonra Gürcistan ve özellikle Batum çevresinden göç eden Gürcü kökenlilerin yaşadığı bir mahalledir. Köy Gürcü mahallesi olduğu için Gürcü kültürü devam etmektedir. Mahallede Gürcü yemekleri pişirilir. Bu yemekler Hasuta, Borani, Sinori, Çadi, Papa ve Phali Lobya dır. Mahallenin sülaleleri Batum dan göç etmiştir. Köy halkı Gürcüceyi Türkçeden daha güzel konuşur. Mahallede günlük konuşma dili Gürcücedir. Mahallenin nüfusu 211 kişidir ve 54 hanelidir. Gürcülerin çoğu Batum’dan birkısmı ise Artvin’den göç etmiştir. Çok eski küçük bir camisi ve 2003 te yapılan yeni camisi vardır. Köylüler hayvanlarını yürümeyle 30-40 dakika Menevşe yaylasına götürür. Menevşe de Kırıntılıların yaptığı birkaç tane ev vardır. (kaynak : Wikipedia)

20190209_130238

Kırıntı meydan da araçtan iniyoruz. Önce halka olup sayı alıyor ve sonra da klasik söylevimizi veriyoruz. ‘‘Çoğu kez orman içi yürüyeceğiz. Beni geçmeyiniz, artçıdan geride kalmayınız. Öğlen molası hariç sigara içmek yasaktır. Ormanda çöp bırakmayınız. v.s.” Rahat bir yükseliş ile parkurumuza giriyoruz. Bu parkuru önceki yıllarda üç defa yürüdük. İlk yürüyüşümüz 30 ağustosa denk gelmişti. Ol nedenle parkurun adını ”30 Ağustos Kurtuluş Yolu” koymuştuk. Bu kez parkuru tersine çevirdik…

Orman yolu, Patika ve Orman içi derken, Menevşe yaylasına vasıl oluyoruz. Parkur tamamen karla kaplı. Aslında bu gün kar yürüyüşü beklentimiz yoktu. Gece yağan taze ve toz kar bize sürpriz yaptı. Ayrıca, ince ince yağmaya devam ederek bize eşlik ediyordu. Taze kar dalları kaplamış, adeta gelinlik giydirmişti. Rüzgar olmaması bir diğer şansımız oldu…

İlk bulduğumuz iki evin verandalarına yayılıp, öğlen molası veriyoruz. Eğimli arazide manzaralı iki veranda… İkincisinde simsiyah cins ve tatlı bir köpek bizi karşılıyor. Aslında kovuyor ama biz ısrarla komşuluk yapıyoruz. Zavallı hayvan biz mekan tacizcilerine boyun eğiyor ve mecburi kabulleniyor…

Mola sonrası tekrar yola revan oluyoruz. Önce, Aytepe istikametine giden patikayı iniyoruz. Düzlükte sağa dönerek Aytepe yolunu terk edip, başladığımız noktaya, Kırıntı istikametine yöneliyoruz. Dere kenarı orman yolunu takiple yol alıyor ve çayırlığa inmek istiyoruz. Ama ne mümkün!.. İş makinalarını sokup kocaman derin bir kanal açmışlar. Geçit vermiyor. Bir süre cangılda kanalı takip ederek geçit arıyor ve buluyoruz. Çayırlığı takiben arkadaşımız Bülent Üçok’un çiftliğine ulaşıyoruz…

Bülent ile sabah telefon görüşmesi yapmıştık. Çiftlikten geçeceğimizi bildirmiştim. Bize çay hazırlayacağını söylemişti. Biz planlanandan yarım saat önce gelmiştik ama çay hazır olmak üzereydi. Önce kartopu savaşı ve sonra çay tüketimini takiben Bülent kardeşe teşekkürlerimizi bildirerek yola koyuluyoruz. Kısa sürede aracımıza ulaşıyoruz. Üst değişimi sonrası Yudosk taifesini İstanbul’a uğurluyoruz…
Toplam 14 km yol yapıyoruz. Molalar dahil 5.5 saatimizi alıyor… Şimdi foto galeriye buyurunuz…

Ericek – Avdancık

İstanbul’dan 28 Yudosk’lu arkadaşlarım ile Orhangazi’de buluştuk. Komşum emekli denizci Mehmet abim de bana katılınca toplam 30 kişi olduk ve düştük yola…

Gemlik’den Umurbey’e döndük. Sonra sırayla Katırlı, Hamidiye ve Şükrüye üzerinden Ericek’e ulaştık. Parkurumuz Ericek’i bir kilometre geçtikten sonra çeşmeden başladı.

Katırlı dağlarının eteklerinde kurulu Ericek Köyü Gürsu ilçesine 19 kilometre uzaklıktadır. Şehir merkezinden 12 kilometre uzaklıkta, Ankara yolu istikametinden ulaşılan Gürsu ilçe merkezinden başlayan yol, Hasanköy’den geçip İğdir tüneli üzerinden 15 kilometre sonra Dışkaya köyüne ulaşır. Dışkaya-Ericek köyü arası 4 kilometredir. Bir dağ köyü olan Ericek köyünde caminin bulunduğu meydandan başlayan gölet yolu yaklaşık 3 kilometre sonra Ericek göletine ulaşır. Sulama amacıyla yapılan ve çevresindeki doğal güzelliğiyle piknikçiler dışında fotoğrafçıların da ilgisini çeken Ericek göletinde olta balıkçılığı da yapılmaktadır. Gürsu Belediyesinde festival alanı olarak belirlenen Ericek göleti etrafında bulunan piknik alanında her yıl Mayıs ayının son haftası geleneksel olarak Hıdırellez şenlikleriyle birlikte pilav günü düzenlenmektedir.

20190119_130306

Parkuru hazırlayan ve rehberliğimizi yapan Emre Demircioğlu. Emre, Yudosk’un pek çok rehberlerinden biri. Hazırladığı parkur daha önce kardeş bir doğa sever tarafından yürünmüş. Biz bu bölgede ilk kez yürüyeceğiz. Emre, birkaç gün önce parkuru bana e-posta ile gönderdi ve ben de gps’e yükledim.

Başlama noktamız denizden 720 m. yüksekte idi. Zaman zaman dikleşen rampa ile sürekli yükseldik. Yer yer kar olsada kar yürüyüşü olmaktan uzaktı. Kayalık zeminin boşlukları kar ile dolu ama düzlükler ya erimiş yada ince bir tabaka kalmıştı. Bölgenin zirvesine dört kilometre yol alarak ulaştık. Rakım 1100 m. Manzara olağanüstü. Güneyimizde Uludağ, kar örtüsü ve tepesini sarmış bulutları ile ve eteğinde Bursa. Diğer yönler ise Katırlı dağları uzantıları ile gerçek bir doğa manzarası. Kısacası manzara şöleni…
Zirvede öğlen molası veriyoruz. Ancak, rüzgar dezavantajı uzun tutmamızı engelliyor.
Emre sıkı ve daha uzun yürümek isteyenlerle, on kişi, erken ayrılıyorlar. Kalan yirmi kişiye ben mihmandarlık yapıyorum. Bir ara rotadan çıkıyor ve dik inişler yapıyoruz. Kar tabakasının inceliği, alttaki yapraklar üzerinde kayması, inişimizi zorlaştırıyor ama bir o kadar da zevkimizi arttırıyor.

Orman yolu ve orman yangın şeridi üzerinden kısa çıkış ve bol inişlerle Avdancık’a ulaşıyoruz. Cami tuvaletlerinde çamur temizleme, üst değişimini takiben kahvehanede çaylarımızı yudumladıktan sonra yola revan oluyoruz. Toplam 14.2 kilometre yürümüş olduğumuzu gps’den görüyoruz.

Avdancık Köyü Bursa ilinin Osmangazi ilçesine bağlıdır. Osmangazi’nin Kuzeydoğu yönünde 13,8km uzağında yer alır. Bursa il merkezinin ise Kuzeydoğu yönünde 15 km uzağında bulunur.

Şimdi sizi foto galerimize alalım. Şöyle aşağı doğru buyurunuz… (fotoğraflara tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz)