Karadağ’ın (Montenegro) kanyonları Piva, Tara ve Durmitor. Üç kanyonun oluşturdukları kavşakların ortası Durmitor Ulusal Doğa Parkı. Yeniden yaşamak için yeryüzünde bir yer seç deseler, seçimim burası olur… Tara ve Durmitor Ulusal Doğa Parkı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerlerini alıyorlar.
Tara Nehri 30 km kadar Bosna ve Karadağ arasında sınırı oluşturuyor. Bosna Foça bölgesinden, Karadağ Plutzen’e geçişte Tara üzerinde ahşap bir köprü kapı görevi yapıyor. Bölgeye defalarca sefer yaptım. İlk keşfim otobüs ile oldu. Yudosk adına yaptığımız bir balkan gezisinde 40 kişilik otobüsü buraya sokmuştum. Otobüs köprüye girmek için bir hayli zorlandı. Gümrük görevlileri, bizim bu köprüden geçen ilk turist otobüsü olduğumuzu, bir hayli şaşkın ifade etmişlerdi.
Sonrası daha bir şaşırtıcı. Plutzin istikametine giderken onlarca tünelden geçiyorsunuz. Tünel dedim ama aslında mağara… Mağara içinde mağara kavşaklarıda var. Kayalar oyulmuş ve hiçbir işlem yapmadan geçişe açılmış. Aydınlatma hakgetire…. Coğrafya zaten haşin. Piva kanyonu duvarlarında ilerliyorsunuz. Bir süre sonra sol taraftan sağa bir köprü le geçiyor ve hemen mağaraya giriyorsunuz. Önce sağınızda, sonra solunuzda Piva derinliğini izliyorsunuz.
Konuyu dağıtmadan Tara ile devam edelim. Tara Avrupa’nın birinci uzun ve derin kanyonu. Dünyanın en derin ikinci kanyonu. Derinlik 1300 metreye kadar kadar çıkmaktadır. Doğa sporları için çok uygun bir coğrafya. Rafting cenneti. Kanyon derinliklerinde kamp alanları mevcut. Fiyatlar ise uygun. Rafting kamplarının bir çoğu özellikle Bosna tarafı düz alanda. Buradan hizmet alırsanız, rafting esnasında iki kez pasaportsuz sınır geçiyorsunuz.
144 km uzunluğundaki bu temiz dağ nehrinin güney doğusunda, Zabjak bölgesinde ünlü Tara köprüsü yer alır. Köprü, Sırp mimar Mijat Trojan tarafından 1938-40 yıllarında inşa edilmiştir. Tamamlandığında Avrupa’nın en büyük beton kemerli köprüsü oldu. Köprü, Tara nehrinden 172 metre yükseklikte, 365 metre uzunlukta ve 5 kamerden oluşmaktadır.
Tara, güney doğudan kuzey batı istikametinde uzanırken, Durmitor kanyonu güneyden kuzeye uzanarak Tara ile buluşur, Keza, Piva’da güney kuzey yönünde Durmitor’a paralel olarak Tara ile buluşur. Bu kanyonların aralarında kalan coğrafya ise Durmitor Ulusal Doğa Park’ını oluşturur…
Durmitor kanyonunu iniş ve çıkış olarak geçilen kara yolu mevcut. Olağan üstü manzaralar içinde ilerlersiniz. Kanyon tabanında kısa bir yürüyüş ile çok güzel göllerle karşılaşırsınız. Suşiko jezera bunlardan biri ve en yakın olanı.
Piva kanyonu içinde bir de baraj var. Tarihçesini bilmiyorum ama gördüğüm en yüksek baraj seti burada. set üzerinden kanyona bakarken ürküyorsunuz. uçağın kalkış anı kadar yüksek ve arkanızda bu yüksekliğe kadar su dolu olduğunu düşünüce kaçma isteği uyanıyor. Baraj iki kola ayrılarak kanyonlar içinde uzanıyor. batı kolu üzerinde ise o şirin Plutzen kasabası yerleşiyor.
Fazla uzatmadan görsel şölene bakalım. Fotoğraflara tıklamak sureti ile büyük izleyebilirsiniz ve buraya kadar gelmişseniz aşağıya bir yorum bırakırsınız di mi?… :))
Plitvice gölleri Hırvatca Plitvička jezera, Unesco’nun DÜNYA KÜLTÜR MİRASI listesine aldığı göller ve şelaleler topluluğu. Tam bir yeryüzü cenneti… İki büyük ve yedi küçük olmak üzere dokuz gölden oluşan topluluk, kot farkları nedeniyle birbirlerine şelale olarak dökülürler.
Dört kişi düştük yollara. Çekme karavanımız ve araç üstü çadır dört kişiyi barındırmaya yetiyor.
Fotoğraf Kapadokya’dan… Karavan ve araç üstü çadırı tanıtmak istedim.
Ben ve eşim Arzu karavanda, Mehmet abi ve arkadaşı da çadırda konakladık. Yol boyu çeşme bulamadığımız için karavana su ikmali zorluğu dışında bir sıkıntımız olmadı.
Plitvice için uzun yazı değil uzun görsele ihtiyaç var. İki aşamalı galeri yüklüyorum. Fotoğrafların üstüne tıklamak sureti ile büyük izleyebilirsiniz…
Büyük gölü tekne ile geçiyoruz. Geçtiğimiz yerde dinlenmek için bir hayli olanaklar var. Büfe, restoran, tuvaletler ve çimlere yayılmış masalar… İkinci aşamada kısa bir karasal yürüyüş sonrası şenlik tekrar başlıyor.
Giriş ücreti 250 kuna. Bu da yaklaşık 32-33 euro yapıyor. Plitvice’ye daha önce 3 kez otobüs ile YUDOSK’u götürdüm. Her seferi 40-42 kişi olmak üzere. 2 defada kendi aracım ve birkaç arkadaş ile gitmişliğimiz var. Bu altıncısı karavanlı oldu. Dikkat edilmesi gereken 3 konu var; 1- Cumartesi-pazar çok kalabalık. Hafta içi ve erken saatler tercih edilmeli. Sabah 7.00 de açılmış oluyor. 2- Aşağıdan yukarı doğru gezmek de mümkün ancak daha yorucu oluyor. Tercih yukarıdan aşağı doğru olmalı. Yukarı üç vagonlu otobüs ile çıkılıyor. İz takipli araç sanki tren ve ray üzerinde gider gibi. Yola göre kıvrıla, kıvrıla ilerliyor. Otobüs ve tekne ücretleri bilete dahil. Biletinizi giriş sonrası atmayınız. 3- Ağustos ve sonrası sularda nispeten azalma var. Mayıs haziran en iyi aylar.
17 mayıs 2019 cuma sabahı erken çıktık yola. 30 kişiyiz bu defa. Thassos’a bu kaçıncı seferimiz ben bilemiyorum. Sayamadım. Thassos fatihi arkadaşım Figen Özçürümez’in seferleri benden çok daha fazla. Bizi ada ile tanıştıran da Figen. Figen, aynı zamanda bir Yudosk yöneticisi…
Thassos hakkında internetten derlediğim bilgiler aralara sokuşturulacak. Maksat ada hakkında da bilgilenmek. (kaynak: Traveling Turks) Biz gezimize dönelim.
Kadıköy, Mecidiyeköy ve Bakırköy’den arkadaşlarımızı topladıktan sonra, yola koyulduk. Malkara yakınlarında kimbilir çiftliğinde aldığımız kahvaltı sonrası İpsala sınır kapısına geldik. Bulgaristan’dan Türkiye topraklarına giren Tunca ve Meriç nehirleri birleşme sonrası, Yunanistan Türkiye arası sınırı belirliyor. Meriç adıyla Ege denizi ile buluşuyor.
Yunanistan içinde ilk durağımız Porto Lagos oldu. Vistonida gölü üzerinde, ahşap köprü / yollarla bağlanan Aya Nikoalas ve Pantanassa kilselerini ziyaret ettik.
Porto Lagos
İskeçe yolu üzerinde yer alan küçük bir balıkçı köyü. Yunanistan‘ın Trakya bölgesinde, önemli miktarda bir Türk nüfusun yaşadığı Gümülcine ile İskeçe arasında kalıyor. İskeçe yakınlarındaki köyün bir tarafında sık çam, diğer yanı lagün. Burası birçok balıkçı teknesine ev sahipliği yapan küçük bir yer. Bölge koruma altında ve yüzlerce göçmen eden kuş çeşidine ev sahipliği yapıyor. Selanik‘e 2 saat mesafedeki Porto Lagos oldukça huzurlu ve hoş bir yer. Martılar ve ördekler Vistonida Gölü’ne renk katıyor. hava da güneşliyse eğer fotoğraf çekmek için ideal bir yer.
Vistonida Gölü
Yunanistan’ın en büyük ikinci gölü olan Vistonida Gölü, flora ve fauna açısından zengin bir önemli bir sulak alan. Rodop ve İskeçe bölgeleri arasında, 45 km kare yayılan bu alan Yunanistan’ın en güzel sulak yerlerinden birisi. Burası aynı zamanda mükemmel bir kuş gözlem yeri olarak çok iyi biliniyor. Bir tarafta deniz, bir tarafta göl, orman ve sulak alanlara sahip olduğundan 300’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Akbalıkçıl, Karayip flamingosu, Karabatak bunlardan bazıları. Dürbün ile etraftaki gözlem noktalarından veya sahilden izlemek mümkün. Kazlar, ördekler, kuğu ve büyük pelikan sürüleri yanı sıra çok sayıda diğer kuş türlerinin göç rotası üzerinde yer aldığından kuş gözlemcileri için önemli bir yer.
Aya Nikolaos Kilisesi
Porto Lagos’un yakınında, bölgenin en çok ziyaret edilen yerlerinden Aya Nikolaos Kilisesi de görülmeye değer, sakin ve huzurlu yerler arasında yer alıyor. Ahşap köprüden önce büyük kiliseye daha sonra oradan diğer bir ahşap köprüyle de Pantanassa Kilisesi’ne bağlanıyor. Bu kilise mucizelerin gerçekleştiği bir yer olarak Hristiyan dünyasınca kutsal kabul ediliyor.
Bu güzel balıkçı kasabasını, porto Lagos’u terk ederek Keramoti’ye geldik. Buradan adaya ferry boatlar çalışıyor. Tarifeli seferler yapan iki firma var. Saat başı kalkan ferry boat ile adaya geçtik. Adanın idari olarak bağlı olduğu Kavala’dan da ferry boatlar çalışıyor. Ancak, Türkiye istikametinden gelen bizler için daha uzak yol ve adaya geçiş süresi de daha uzun. Keramoti her zaman tercihimiz olmuştur.
Thassos Nasıl Bir Adadır?
Thassos Adası Yunanistan’ın en yeşil adalarından biridir. Burası yeşil floranın, dağlar, kumlu /çakıllı doğal plajlar ve cam gibi temiz bir denizle bir araya geldiği gizli kalmış bir cennet desek çok da abartmış sayılmayız. Adayı aracınızla gezerken karşılaştığınız doğa manzaraları gerçekten büyüleyici, özellikle de dağlarını örten ve dalları turkuaz rengi sahillere dek uzanan çam ağaçları ile. Zaten bu sebeple adaya “zümrüt ada” anlamına gelen “emerald island” deniyor. Taşoz Adası diğer Yunan Adaları gibi su fakiri bir ada değil. Sık ormanlar ve dağlar sayesinde fazlası ile yağmur alıyor ve en güzeli ise evlerin bir çoğunda çeşmelerden adanın enfes kaynak suları akıyor. Thassos Adası’nın 14.000 kişilik yerleşik nüfusunun farklı geçim kaynakları vardır. Bir çok aile turizm ve tarım faaliyetlerinden geçinir. Diğer geçim kaynakları ise hayvancılık, balıkçılık ve mermer ocaklarıdır. Taşoz Adası’nın sahil kesimleri turizme açık, tarıma elverişli gelişmiş yerleşimlerle çevrili iken dağlık bölgelerde daha az gelişmiş olan dağ köyleri vardır. Adanın kıyılarında yer alan yerleşimler 100 km uzunluğundaki düzgün asfalt yollarla birbirine bağlanmıştır.
Adaya geçişimiz akşam üstüne denk geldiği için, Skala Potamias’a geçerek akşam yemeği molası verdik. Skala Potamias uzun bir kumsala sahip ve kumsala paralel pek çok taverna var. Arkadaşlar serbest takılma özgürlüğüne sahip olsalarda Figen nerede ise orada olmayı tercih ediyorlar. Figen önceki seferlerinden tanıdığı ve sevdiği yerleri seçiyor. Biz, yöreyi onun kadar tanımayanlar da takılma özgürlüğümüzü kullanıyoruz…
Thassos Adası İklimi
Adanın iklimi ılımandır. Yaz ayları aşırı sıcak olmaz, kış ayları ise ılıman geçer. Yıllık sıcaklık ortalaması 17 derece, yaz ayları ortalaması ise 23.5 derecedir.
Skala Potamias akşam yemeği sonrası otelimize hareket ettik. Otelimiz adanın güneyinde Potos şehirinde. Hotel potos… Sabah 09.30 da hareketle ikinci günümüzü yaşamak üzere odalarımıza çekildik. Ne göreyim!.. Nevresim yok. Çarşaf üzeri battaniye. Gece çarşaf gidince battaniye kalıyor ki, en sevmediğim olay… Çaresizlikle çok giyinmiş olarak sadece çarşaf ile yattım…
Taşoz’un Coğrafyası ve Yerleşimler
Taşoz, Ege Denizi‘nin en kuzeyindeki adadır. Ada Batı Trakya kıyılarına sadece 6 mil mesafede olup bölgenin en büyük nehri olan Nestos Nehri‘nin denize döküldüğü yere çok yakındır. Taşoz Adası form olarak yuvarlak bir adadır ve kıyıları 115 km uzunlukta, kesintisiz biçimde gidiş-geliş tek şeritli karayolu ile çevrilidir. Adanın başkenti ve merkezi Limenas (Thassos Town veya Lemenas Thassou)’tır ve nüfus 3240 kişidir. Adanın sahillerinde ve dağlarında büyüklü küçüklü bir çok başka yerleşimler de vardır. Bunların aradında en büyük olanlar, Limenaria, Skala Potamias ve Potos‘tur. Thassos Adası’nın en yüksek zirvesi 1208 metre yükseklikteki Psario (Ypsario) Dağı‘dır. Adanın doğu tarafı dağlık, kayalık ve denize inen yarlardan oluşurken batı kısmında yükseltiler daha azdır, düzlükler daha fazladır. Doğu tarafı geniş ve verimli zeytinliklerle doludur.
Kahvaltı sonrası Theologos köyüne hareket ettik. Giola’da denize girecek arkadaşların üşümemesi için hava biraz ısınsın / vakit geçsin ilavesi oldu. Köyün üst başında araçtan indik ve köyü baştan sona yürüdük. Theologos, “Tanrının Sözü” anlamına gelmektedir. Ada, Osmanlı yönetiminde kaldığı sürece başkentlik yapmıştır.
Giola, yoldan 900 metre aşağıda. İniş ve çıkış olarak 1800 metre yürüdük. Ama gece yağan yağmur Giola’yı çamur ile doldurmuş. Bu da bizim talihsizliğimiz oldu. Oysa önceki yıllar cam gibi bir Giola tanımıştık… Hedef Aliki plajı ve akşama kadar 4-5 saat deniz keyfi. Yolumuz üzeri “Arhangel Mihail” ortodoks manastırını 20 dakika ziyaret ettik. Sonra, kum – güneş – deniz arkadaşlar için, sardalya – bira benim için zevkli saatler oldu. Mekanımız “Beautiful Aliki” den de söz edelim. Deniz ürünleri için iyi bir mekan. Patetesini sevmedim…
Thassos Adası Tarihi
Neolitik çağlardan bu yana insan izleri olsa da Thassos Adası’nın kabul edilen ilk yerleşik halkı adayı, altın madenlerinden dolayı adayı kolonileştirmek için gelen Fenikelilerdir. Adanın adı ise adayı kolonileştiren Fenike Kralı Anigoras’ın oğlu Thassos‘dan geliyor. MÖ 650 yılında (günümüzden 2350 yıl önce) adaya yerleşen ikinci insan grubu ise güneydeki Paros Adası‘ndan gelenlerdi. Antik zamanlarda adanın altın madenlerinin yanında şarabı, fındığı ve mermeri de ünlüydü. MÖ 5. YY’da adayı ele geçirmek için kuşatan Persler başarılı olamamıştır. Bir şehir devleti olarak, Thassos’lular kendilerini güvene almak için Attika-Delos birliğine üye oldular ve zenginlikle geçen uzun bir sürece girdiler. Sonraki yüzyıllarda ise ada Spartalılar ve sonrasında Atinalılar‘ın eline geçti. MÖ 340 yılında ise Thassos Adası Büyük İskender’in babası II. Philip tarafından Makedonya Krallığı‘na dahil edildi. MÖ 179’ada adayı ele geçiren Romalılar yakılıp yıkılmış olan şehri yeniden imar edip, antik tiyatro inşaa ettiler. Yeni gemiler yaparak adayı tekrar ticaretle zenginleştirdiler. MS 1. YY’da Hristiyanlığı yaymak için yola çıkan Aziz Pavlus Taşoz Adası’na uğradı. Adaya Hristiyanlık geldi, kiliseler inşaa edildi ve Roma tapınakları kiliseye çevrildi.
Aliki plajından otelimize döndük. Otele gelmeden Arzu ile araçtan indik. Amacımız çatal iğne bulmak. Dün gece yaşadığımız hezimeti bertaraf etmek için çarşafı battaniyeye iğneleyeceğiz. Ne mümkün. Çatal iğneyi bulmayı bırak, anlatmak bile zor… Sonuç olarak iğne ipliğe fit olduk. Sağ olsun Arzu çarşafı battaniyeye dikme zahmeti göstererek beni kurtardı. Potos Limenaria arası 3.8 kilometre. Arkadaşlarımızı çoğunluğu akşam yemeğini Potos’da yapma tercihinde iken, biz 7 cengaver Limenaria’ya yürümeyi tercih ettik. Ana yoldan ayrılarak, sahile yakın bir yürüme yolu yakaladık. Gidiş dönüş 7.6 kilometre kat ederek günlük yürüyüşümüzü de yapmış oldu. Dönüş karanlığında dolunay da bize eşlik etti…
Kahvaltıyı takiben yine 09.30 da yola koyulduk. Program Panagia köyü ve adanın başkenti olan Limenas… Yol üzeri “Her Yer Taksim” yazan, yol kenarı kayalık var. Her geçişimizde gözümüz arar. Yine bulduk ve toplu fotoğraf aldık. Boyamız olsa bir de “Her Şey Çok Güzel Olacak” ilave edecektik. Artık gelecek sefere…
Ada komple mermer yatağı. Adanın yapısı bozulmasın diye pek çok ocak kullanılmaz olmuş. Ancak, az da olsa halen faaliyette olan ocaklar da var. Mermer bolluğu adanın şehir / köy içi yollarında kendini göstermiş. Parke taş olarak, kaldırım olarak mermer kullanılmış. Sokakta mermer kullanımı en güzel Panagia’da kendini gösteriyor. Bu nedenle 45 dakika mola vererek sokaklarını arşınladık.
Limenas, başkent olmanın yanısıra ana kara ile bağlantı noktası. Saat 11.45 de limenas’da olduk. Figen 14.15 e ferry boat biletimizi aldı. İkibuçuk saat serbest zaman tanındı. Limenas sokaklarını kısa bir turlamanın ardından mouses tavernaya oturduk. Her gelişimizde zevkle yemek yediğimiz bir mekandır. Türkçe konuşan garsonları da var. İlk gelişimizde Yücel ile tanışmıştık. Yine onu sorduk ama bir hafta sonra gelecekmiş. Deniz ürünleri ağırlıklı. Yemekleri temiz leziz ve adanın diğer mekanlarına göre daha hesaplı. Skala Potamias’ da 14.-€ olan oktobus, Aliki’de 11.5 € ve mouses’da 10.5 €… Ben en çok kabak kızartmasına bayılıyorum. Adaya gideceklere şiddetle tavsiye ederim… Benden de selam söyleyin. :))
Bizans ve Osmanlı Dönemi
395 yılında Roma İmparatorluğ’nun ikiye ayrılması sonucu Taşoz Adası Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nda kalmıştır.Taşoz, değerli mermer yatakları sebebi ile, 6. ve 7. YY’larda tüm bölgeye korku salan Slav deniz korsanlarının hedefi haline gelmiştir. 9. YY’da ise Thassos Adası, 70 yıl sürecek olan Sarazen Müslümanları‘nın hakimiyetine girmiştir. Ada iki kez kısa süreliğine Ceneviz yönetimine geçmiş olsa da tüm ortaçağ süresince, 1455 yılına dek Bizans toprağı olmuştur. 1556 yılında adayı Osmanlılar ele geçirmiştir. 1770-74 yılları arasında adayı RuslarOsmanlılardan almıştır. Bu süreçte kıyılarda yaşayan ada halkı korkudan dağlara ve dağ köylerine çekilmiştir. Bu olaydan 50 yıl sonra, 1821’de Yunanistan’da ortaya çıkan özgürlük hareketinin etkisi ile Taşozlular Osmanlı yönetimine baş kaldırmış fakat başarısız olmuşlardır. Ada Sultan 2. Mahmut tarafından Yunanistan Bağımsızlık Savaşı’nda arabuluculuk yaptığı için Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘ya tımar olarak verilmiştir. Ada 1908’deki ikinci Osmanlı yönetimine dek refah içinde yaşadı. 20 Ekim 1912 yılında, Balkan Savaşları sırasında Yunan donanması tarafından ele geçirilen Taşoz Adası o günden bugüne Yunanistan’a aittir.
Saat 14.15 ferry boat’u ile Keramoti’ ye geçiş. Anastasia da klasik kurabiye molası ve ver elini memleket…. Uyumlu ve zevkli bir gezi oldu. Darısı yenilere…
Tara Avrupanın en büyük kanyonu. Dünya da ise 2. derin kanyon… Tara, Piva ile Karadağ Bosna-Hersek sınırında buluşurlar. Durmitor kanyonu ise, Piva’dan daha önce Tara ile buluşur. Bu üç kanyonun ortasında ki yayla olağanüstü güzel bir milli parktır. Resimde görülen köprü ünlü Tara Köprüsü. Otobüsün üstünde olduğu köprü ise, Piva ile Tara’nın kesiştiği yerde Tara üzerinde olup, Karadağ ile Bosna-Hersek sınırıdır. Otobüs şu an iki ülke arasında görülüyor…
Bu tarihi sınır köprüsünde özünü çeken işbaşında Bu tarihi köprü de bizler sıralanıp fotoğraf almadan olmazdı elbet… Karadağ’da Piva kanyonu boyunca ilerliyoruz. Bu haşin coğrafyaya yol yapmak bile baya maharet. Aşağıya derinlik, yukarıya yükseklik dağları haşmetlendiriyor. Onlarca tünelden geçiyorsunuz ama sözüm ona tünel. Gerçekte birer mağara…
Piva barajını set üstünden geçerken irkiliyorsunuz. Baraj setinin derinliği çok ürkütücü. Bu yükseklik bunca suya nasıl direniyor diye düşünmeden edemiyorsunuz… Şirin Pluzine şehirine gelmeden sola dönüyoruz. Döner dönmez kendimizi mağara içinde buluyoruz ve bir süre sonra mağara ikiye ayrılıyor. İşte bu ayrımda sola ilerlemek içi otobüs zorlanıyor. Neyse ki kaptanımız maharetli… İki manevra ve bir kez otobüsü yükseltme ile başarıyor. Sonra, onlarca mağara ve seyir terasları geçerek Durmitor Milli Parkı’na yükseliyoruz…
Sibiu her bireyin ölmeden önce suç işlemesi şart olan şehir. Bu cümle fotoğrafta hemen arkamda görülen Özkan arkadaşıma ait… Polislerin kıyafetleri gösteri kızlarından farksız olunca ‘suç örgütü kuralım abi‘ dedi.
Sibiu, Romanya’nın Transilvanya bölgesinde Almanların kurmuş olduğu 7 şehirden (Siebenburgen) en büyüğü. Her hafta bir başka festivale rastlamak mümkün. Üç gidişimde üç değişik festival ile karşılaştım. En etkilisi Tiyatro Festivali idi… Şehirin imar ve kültüründe tamamen alman hakimiyeti göze çarpıyor. Transilvanya insanları Avrupa medeniliği yanı sıra Balkan sıcaklığını sunuyorlar… 2007’de Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Şimdi foto gezi yapalım.
Plitviçka, Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’e 140 km uzaklıkta bir cennet… Benim için bu güne kadar gezdiğim en güzel doğa parçası. 4 defa gittim. Bir kez özel aracım ve 3 arkadaşım ile… 3 kez de 40 ar kişi olarak otobüs ile… Yudosk Yeni Ufuklar Doğa Sporları Kulübü için yaptığım etkinlik olarak… Bir kişi bile hoşnut kalmadığını belirtmemiştir. Toplamda 120 kişiden sözediyoruz…
Turkuaz, yeşil ve mavi renklerin cümbüşü altında 5 saatlik muhteşem bir yürüyüş… 1979 da Unesco Dünya Doğal Mirası listelerine giriyor. 16 göl, Yükselti farkları nedeniyle birbirlerine şelale olarak dökülüyorlar. Kilometrelerce şelaleler… Ahşap yürüme yolları ve büyük gölde tekne ile geçiş… Anlatılamaz gezilir!.. En güzel mevsimi suların bol olduğu mayıs ve haziran. Sözü fotoğraflara bırakalım…