Karagöl Yaylası – Yanık Yayla – Mancarlık ve Belpınarı

Bu bir Yudsok etkinliğidir… En sevdiğim parkur. İlk baharı ayrı, son baharı ayrı güzellik… Bu parkuru ilk 7 yıl önce, gps kayıtları ile, el yordamı yürümüştük. Bir nevi keşif yani… Arkadaşlar öylesine sevdiler ki, geçtiğimiz eylül (2018) altıncı kez yürüdük. Her seferinde ufak değişiklerle geliştirdiğimiz doğa harikası…

Katılımcı arkadaşlar 27’lik bir araçla Alifuatpaşa’ ya (Sakarya Geyve İlçesinin Mahallesi) geldiler. Ben de İznik’ten indim ve dostlarla buluştuk. Alifuatpaşa Bu yörede yapacağımız yürüyüşler öncesi ilk mola ve kahvaltı mekanımız. Beldenin adı, Atatürk’ün silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’dan geliyor. Belde de Ali Fuat Paşa’nın bir de müzesi var. Sakarya nehri beldeyi ikiye bölüyor ve 2. Beyazıt tarafından, Mimar Sinan öğrencisi Mimar Abdullah’a yaptırılan tarihi bir taş köprü iki yakayı birbirine bağlıyor…

Hoş beş ve kahvaltı sonrası yola revan oluyoruz. Eski Ankara yolu aynı zamanda İpek yolunu takiben Taraklı’yı geçiyor ve sağa dönerek köy yollarından yükseliyoruz… Karagöl Yaylasında aracımızı terkediyoruz. Karagöl, oldukça geniş bir alan ve Menderesler içeriyor. Menderesler arası dans ederek (suya batmamak için) Karagöl’ün kuzeyinden ormana dalıyoruz. Patika ve Orman içlerinde hafif yükselerek Aniden bir boşluğa varıyoruz. Yanık Yayla…

20180915_122114

İstanbul’a yakın en yüksek yayla… Doğu Karadeniz misali başından bulutların eksik olmadığı yayla… Kısa bir mola ve fotoğraflamanın ardından yolumuza devam ediyoruz. Yaylanın kuzeyinden batı istikametine ormana dalıyoruz. Yüksek boylu, sağlıklı harika bir ormanda bir patika yakalıyor ve yükseliyoruz. Patikamız orman yoluna dönüşüyor ve bizi Mancarlık yaylasına getiriyor.

Mancarlık yörenin en küçük yaylası ve bizim öğlen yemeği mola sahamız.

Öğlen atıştırmalığı ve dinlenme ardından eski ve kullanılmamaktan tekrar ormanlaşmaya başlamış bir yolu takiben inişe geçiyoruz. Belpınarı ve Setçe köyleri arasında bir vadi oluşturarak akan dereyi sağımıza alarak, yemyeşil çayırlıktan Belpınarı’na ulaşıyoruz. Araç bizi burada bekliyor. Kıyafet değişimi, köy çocukları ile muhabbetin ardından dönüşe geçiyoruz. Parkur uzunluğu 17 km. Katagori : Orta zor…

Karadere İznik

Yaz aylarının vazgeçilmezi sulu sepken yürüyüşler. Girersin dereye, yürürsün dereboyu. Sıcakladıkça dalar çıkarsın… Yine bir Yudosk etkinliği…

Karadere Bursa İznik ilçesi kuzeyinde, Tacir ve Mecidiye köyleri arasında. Sansarak deresi Sarısu deresi ile birleşerek Karadere adını alır ve İznik gölüne dökülür. İstanbul ve Bursa’da yaşayan doğa severlerin klasiği Sansarak dere yürüyüşüdür. Ancak, biz Yudosk olarak Karadere’yi keşfettik ve yaz sıcaklarımızı burada serinletiyoruz.

20180909_145905

Ekip her zaman olduğu gibi İstanbul’dan toplanarak geldi. İznik’de kahvaltı ve alışveriş molasında buluştuk dostlarla. Sabahın beşbuçuğunda kalkıp yollara düşen var. Ben İznik’te yaşamanın avantajı ile onları saat on gibi karşılıyorum. İznik, Roma’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar olan tarihsel süreci yaşamış, tarih kokan bir şehir. Ana yollardan uzak ve sanayileşmemiş olması İznik’i korumuş. Verimli ovası ile tarım kenti olarak kalmış…

Toparlanıp yola koyuluyoruz. Elbeyli beldesini geçiyor, Taciri solluyoruz. yükseldiğimiz yerde, inişe geçmeden araçtan iniyoruz. Meyve bahçeleri ve kirazın son demleri doğa severleri büyülenmiş gibi çekiyor. Bir hayli ganimet elde ederek Karadereye doğru inişe geçiyoruz. İnce bir patikadan kısa bir dik inişle dereye giriyoruz. Berrak bir su ve iki dik yamaç vahşi güzelliği ile bizleri sarmalıyor… Doğuya, derenin akışına ters yöne yürüyüşe geçiyoruz.

20180909_135325

Sulara dalama çıkmalar, doğal göletlerde yüzme molaları ile ilerliyoruz. Büyüleyici güzelliğe arada bir karşılaştığımız keçi sürüleri renk katıyor. Çobanları ile sohbetler de ayrı bir renk….
Derken, bir şelaleye ulaşıyoruz. Yandan çıkış mümkün olsada, kolay değil. Ben önce tırmanıyor ve aşağıya ip atıyorum. Amaç tırmanan arkadaşları emniyete almak. Bir tehlikeyi elemine emek bu kadar mı neşeye dönüşür!.. Doğa ile mücadelede değil sanki bir Lunapark’dayız.

Tara, Piva ve Durmitor

Tara Avrupanın en büyük kanyonu. Dünya da ise 2. derin kanyon… Tara, Piva ile Karadağ Bosna-Hersek sınırında buluşurlar. Durmitor kanyonu ise, Piva’dan daha önce Tara ile buluşur. Bu üç kanyonun ortasında ki yayla olağanüstü güzel bir milli parktır. Resimde görülen köprü ünlü Tara Köprüsü. Otobüsün üstünde olduğu köprü ise, Piva ile Tara’nın kesiştiği yerde Tara üzerinde olup, Karadağ ile Bosna-Hersek sınırıdır. Otobüs şu an iki ülke arasında görülüyor…

20180622_114121

Bu tarihi sınır köprüsünde özünü çeken işbaşında
Bu tarihi köprü de bizler sıralanıp fotoğraf almadan olmazdı elbet…
Karadağ’da Piva kanyonu boyunca ilerliyoruz. Bu haşin coğrafyaya yol yapmak bile baya maharet. Aşağıya derinlik, yukarıya yükseklik dağları haşmetlendiriyor. Onlarca tünelden geçiyorsunuz ama sözüm ona tünel. Gerçekte birer mağara…

20170629_151338


Piva barajını set üstünden geçerken irkiliyorsunuz. Baraj setinin derinliği çok ürkütücü. Bu yükseklik bunca suya nasıl direniyor diye düşünmeden edemiyorsunuz…
Şirin Pluzine şehirine gelmeden sola dönüyoruz. Döner dönmez kendimizi mağara içinde buluyoruz ve bir süre sonra mağara ikiye ayrılıyor. İşte bu ayrımda sola ilerlemek içi otobüs zorlanıyor. Neyse ki kaptanımız maharetli… İki manevra ve bir kez otobüsü yükseltme ile başarıyor. Sonra, onlarca mağara ve seyir terasları geçerek Durmitor Milli Parkı’na yükseliyoruz…

Avrupa Kültür Başkenti Sibiu

Sibiu her bireyin ölmeden önce suç işlemesi şart olan şehir. Bu cümle fotoğrafta hemen arkamda görülen Özkan arkadaşıma ait… Polislerin kıyafetleri gösteri kızlarından farksız olunca ‘suç örgütü kuralım abi‘ dedi.

20180617_205011


Sibiu, Romanya’nın Transilvanya bölgesinde Almanların kurmuş olduğu 7 şehirden (Siebenburgen) en büyüğü. Her hafta bir başka festivale rastlamak mümkün. Üç gidişimde üç değişik festival ile karşılaştım. En etkilisi Tiyatro Festivali idi…
Şehirin imar ve kültüründe tamamen alman hakimiyeti göze çarpıyor. Transilvanya insanları Avrupa medeniliği yanı sıra Balkan sıcaklığını sunuyorlar…
2007’de Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Şimdi foto gezi yapalım.

Plitviçka Jezera, Plitvice Göl ve Şelaleleri

Plitviçka, Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’e 140 km uzaklıkta bir cennet… Benim için bu güne kadar gezdiğim en güzel doğa parçası. 4 defa gittim. Bir kez özel aracım ve 3 arkadaşım ile… 3 kez de 40 ar kişi olarak otobüs ile… Yudosk Yeni Ufuklar Doğa Sporları Kulübü için yaptığım etkinlik olarak… Bir kişi bile hoşnut kalmadığını belirtmemiştir. Toplamda 120 kişiden sözediyoruz…

20180620_104359
20170521_133538


Turkuaz, yeşil ve mavi renklerin cümbüşü altında 5 saatlik muhteşem bir yürüyüş… 1979 da Unesco Dünya Doğal Mirası listelerine giriyor. 16 göl, Yükselti farkları nedeniyle birbirlerine şelale olarak dökülüyorlar. Kilometrelerce şelaleler… Ahşap yürüme yolları ve büyük gölde tekne ile geçiş… Anlatılamaz gezilir!.. En güzel mevsimi suların bol olduğu mayıs ve haziran. Sözü fotoğraflara bırakalım…

Hattuşa Yazılıkaya ve Alacahöyük

Dört kafadar olarak, Sorgun Bahadın kasabasından hareketle yaptığımız günübirlik bir gezi… Hattuşa Çorum’un ilçesi Boğazkale’de. İdari olarak Çorum’a bağlı ancak Yozgat’a daha yakındır. Çorum 85, Yozgat 45 kilometre…
Hattuşa, 400 yıl boyunca hititlere başkentlik yapmıştır. Hattuşaş olarak da anılır ancak bu yanlış bilgidir. Gerçeği Hattuşa…

1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Önceleri ilk sahipleri olan Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını aldı. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine Anitta tarafından yıkıldı. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirildi. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmaktadır.

Hitit uygarlığı en az Mısır Uygarlığı kadar eski ve zengin bir uygarlıktır. Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması metin tabletleri Boğazkale’de bulunmuştur. Ayrıca, Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yeralan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’tan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.

Hattuşa ve Yazılıkaya’nın keşfi 1834 yılında olmuştur.1835-1894 yılları arasında çeşitli yabancı arkeologlar tarafından ferdi çalışmalar yapılmış ; 1904 yılından itibaren ise Alman Doğu Kültürleri Araştırma Merkezi tarafından kazı çalışmaları başlatılmıştır.1939 yılından bu yana da kazılar, aralıksız olarak devam etmektedir.

Boğazkale; Hattuşa ve Yazılıkaya ören yerleri 02.10.1998 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiştir.

Alacahöyük

Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır.
Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir.Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur.


Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir.
Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır. İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla(kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir. Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir. 4.kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır.