Sadağı Kanyonu ve Şelaleler

13.02.2019 çarşamba. İstanbul’dan gelen arkadaşlarla bu kez Gemlik’de buluştuk. Birlikte doksan kilometre yol alarak Orhaneli’ne geldik. Bize gönüllü rehberlik yapacak olan iki arkadaş, Yüksel ve Ahmet ile tanışma sonrası, dokuz kilometre daha yol alarak Sadağı kanyonuna girdik. Bu kadar yakınımızda, bu kadar güzel bir kanyon…

Sadağı

20190213_150001

Sadağı Kanyonu
Orman ve Su İşleri Bakanlığının 27.02.2014 tarih ve 373 sayılı Olur’ları ile Tabiat parkı olarak tescil edilmiştir. Sadağı Kanyonu Tabiat Parkı 436 ha. büyüklüğündedir. Florasında, Yavşan otu, Gürgen, Titrek kavak, Doğu çınarı, Arapsümbülü, Kaya eğreltisi,Kokar ardıç ,Katran ardıcı, Obrizya, Defne yapraklı laden, Gümüşi ıhlamur vb. türler mevcuttur.
Roma İmparatorluğu döneminde imparator Hadrianus yörede avlanırken karısı için ilçe merkezine 6 km. uzaklıktaki şimdiki Sadağı Mahallesi yakınlarında sıcak su kaynağını farkedip buraya bir hamam yaptırmıştır. Tabiat Parkının kayalıkları arasında bulunan bu kaya hamamında halen çıkmakta olan suyun sıcaklığı 60 0C’yi bulmaktadır.
Tarihi kültürel ve doğa güzelliği bulunan ender yerlerimizden biridir. (Kaynak: Milli Parklar Genel Müdürlüğü)

Yağmurlu Şelale

Kardelen Terası
Kanyonun küçük bir kesimi yürüyüş yolları ve köprüler ile gezi için hazırlanmış. Bahar aylarında kanyonun derinliklerine yürüme isteği ile terk ediyor ve Şelaleler vadisine hareket ediyoruz. Orhaneli’yi iki kilometre geçtikten sonra araçtan indik. Yeşil ve ince bir orman yolunda bir süre ilerledikten sonra tırmanmaya başladık.
İlk şelalede malesef su göremedik. Bir zamanlar akan suyun kaya kütlesi üzerinde yarattığı yeşil yosunlar, susuzluktan kırılan hayalimizi tamir etmeye yetti…
Şelaleyi yandan bata, çıka, kaya yükselerek üstüne çıktık. Sonra ikinci şelale… Burada yağmur şeklinde de olsa su var. Yağmurlama arkasında fotoğraflarımızı aldıktan sonra, yine bata, çıka, çamurlarda kaya, kaya üste çıktık ve aynı ortamı üçüncü kez tekrarladık. Bir kaya terasında kardelen tarlasına rastladık ki, gerçekten görülmeye değerdi.
Az daha tırmanmayla geniş bir alana, yeşil bir sahaya/meraya vasıl olduk. Molamız ardından düz ve inişler ile Orhaneli merkeze indik. Toplam dokuz kilometre sonunda, Orhaneli’nin tarihi taş mektebi önünde kendimizi fotoğrafa kaydederek noktayı koyduk.
Şimdi sizi fotoğraflarla baş başa bırakalım. Üzerine tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz…

Süleymaniye – Göllüce

İstanbul’dan 29 Yudosk üyesi arkadaşım geldi. Bu defa Yenişehir’in Süleymaniye köyünden, İznik’in Göllüce köyüne yürüyeceğiz… Bursa büyük şehir olduğundan beri buralar mahalle olarak isimlendirilse de ben köy demeyi tercih ediyorum.

Süleymaniye Köyü
Kadıköy, Dereköy ve yıldırım yolunu takiben, Süleymaniye’ye az kala araçtan indik. Klasik ritüelimiz daire olup sayı aldıktan sonra, kısa bir rota bilgisi veriyor, doğayı kirletmeme tembihimizi yapıyoruz. Dün kar yağışı altında, beyaz ortamda yürümüştük. Bu gün hava bulutlu, görüş mesafesi kısa ama daha sıcak ve rüzgar yok. Taze çayır ve orman yeşili hakim…

20190210_115815

1893’e kadar köy halkı Bulgaristan‘ın Şumnu şehrinde, Osmanpazarı bölgesinde, Karakeçililer mahallesinde yaşamışlardır. Süleyman Ağa’nın mahallesine gelen Bulgar ve Ruslar‘a karşılık veren Süleymen Ağa önderliğindeki Türkler, ciddi bir çatışmaya girmişler ve Süleyman Ağa, Rus generalini vurarak öldürmüştür. Balkanlar’da yaşam imkânı kalmayınca, Bursa’ya gelerek Yenişehir’e yerleşmişler ve kurduğu yeni köye ‘Süleymaniye’ adını vermişlerdir.
Süleymaniye mahallesi 1893 yılında kurulmuştur. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı‘na mahallenin erkekleri katılmışlardır. Yunanlara karşı düzenli ordudan önce çete savaşları yapılmıştır.
Mahallenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Buğday , ayçiçeği önde gelen tarım ürünleridir. Son zamanlarda Bamya ekimide yapılmaktadır. Bamyanın ekonomik Getirisi yüksek olduğundan ve çevre illerden talep olması sebebiyle bamya ekimi yaygınlaşarak devam etmektedir. Bunun dışında sulu arazilerde domates , fasulye ,meyvecilik az da olsa yapılmaktadır Mahallede son 20 yıldır Modern tarım yapılmaktadır. Birçok evde traktör ve diğer tarım aletleri bulunmaktadır. Büyük ve Küçükbaş olmak üzere Hayvancılık az da olsa yapılmaktadır. (kaynak Wikipedia)

Başlama noktamızda rakım 612 m. Hafif bir rampa sırtlara yükseliyoruz. Bir yanda Yenişehir ovası ve havaalanı, diğer yanda İznik gölü… Bu rota da en fazla 820 metrelere kadar yükseliyoruz. Yani uzun ve zor bir çıkış içermiyor. Göl kıyısı rakımı 90 m. olduğuna göre, inişte 730 m. düşüşe geçiyoruz demektir. Bu da uzun ve çıkışa oranla daha meşakkatli iniş anlamına geliyor. Parkur, orman yolu, patika ve az da olsa orman içi cangıldan oluşuyor. Balarım mahallesi kayalıklarından sonra ise, zeytin bahçeleri içinden Göllüce sahiline vasıl oluyoruz.

Öğlen molamızı Balarım mahalle yakınlarında, çayırlık ve çeşmesi olan merada veriyoruz. İkinci molamız ise Balarım kayalıklarında… Balarım kayalıkları iki kütleden oluşuyor. Biri diğerine göre daha yüksek ve ortalarından yol geçiyor. Burada gurubu ikiye bölüyoruz. Bir gurup, performansı daha yüksek olanlar, yüksek kayalara ve biz de diğer kayalara çıkarak göl manzaramızı fotoğraflıyoruz…

İznik Gölü kıyısında Bursa yolu üzerinde doğayla iç içe şirin bir köydür. Geçim kaynağı Zeytin ve diğer tarım ürünleridir. Köy, yaşanan toprak kayması sonucu daha yukarıda bulunan Balarım mahallesinden aşağıya inmiştir. İznik Gölü’nün güney kıyılarında, sahilden 1 km. uzaktır. Mahallede Bizans döneminden kalma kalıntılar vardır. İznik’e 15 km uzaklıkta bulunan mahallede yerli halk yaşamaktadır. Mahallenin adı, “bal-arım”dan gelmiş. Göllüce ise, göl kıyısında olmasındandır. Ayrıca Eski Köyler olarak anılan mevkide de kalıntılar vardır. Mahallenin doğusunda bulunan Sarı kaya mevki çok yüksek kayaların bulunduğu bir yerdir. Önceleri buradan geçen Roma yolu, bu kayalıktan geçmesi için, İmparator Neron tarafından büyük bir çalışma yapılmış. Kayalar yarılarak yol açılmış, bu hizmeti nedeniyle de buradaki kayalara bir yazıt yazdırılmıştır. Neron adına yapılan bu yazıt, 1970’li yıllarda yol yapım çalışmaları sırasında yok olmuştur. Mahallede 1927 yılında 348, 1990 yılında 1.063, 1997 yılında 1.854 kişi yaşamaktaydı. Eski Balarım mahalleninde tarihi bir hamam ile ahşap cami vardır. İkisi de kullanılmaz durumdadır. (kaynak Wikipedia)

Kayalıklardan sonra zeytin bahçelerine dalıyor ve 3 kilometre sonra Göllüce sahiline ulaşıyoruz. 5 saatte toplam 13.5 kilometre yol yapmış oluyoruz. Şimdi sizi fotoğraf galerimize alalım…

Kırıntı – Menevşe Yaylası

Yudosk’lu dostlarım İstanbul’dan geldiler. Her seferinde olduğu gibi İznik’te kısa bir alışveriş molası ve beni de araçlarına alarak yola devam, hedef Kırıntı. Kırıntı, İznik’in doğusunda son köyü. İznik merkeze uzaklık 30 km… Menevşe yaylasının az ötesi, Kocaeli toprakları…

Köy Bolşevik ihtilalinden sonra Gürcistan ve özellikle Batum çevresinden göç eden Gürcü kökenlilerin yaşadığı bir mahalledir. Köy Gürcü mahallesi olduğu için Gürcü kültürü devam etmektedir. Mahallede Gürcü yemekleri pişirilir. Bu yemekler Hasuta, Borani, Sinori, Çadi, Papa ve Phali Lobya dır. Mahallenin sülaleleri Batum dan göç etmiştir. Köy halkı Gürcüceyi Türkçeden daha güzel konuşur. Mahallede günlük konuşma dili Gürcücedir. Mahallenin nüfusu 211 kişidir ve 54 hanelidir. Gürcülerin çoğu Batum’dan birkısmı ise Artvin’den göç etmiştir. Çok eski küçük bir camisi ve 2003 te yapılan yeni camisi vardır. Köylüler hayvanlarını yürümeyle 30-40 dakika Menevşe yaylasına götürür. Menevşe de Kırıntılıların yaptığı birkaç tane ev vardır. (kaynak : Wikipedia)

20190209_130238

Kırıntı meydan da araçtan iniyoruz. Önce halka olup sayı alıyor ve sonra da klasik söylevimizi veriyoruz. ‘‘Çoğu kez orman içi yürüyeceğiz. Beni geçmeyiniz, artçıdan geride kalmayınız. Öğlen molası hariç sigara içmek yasaktır. Ormanda çöp bırakmayınız. v.s.” Rahat bir yükseliş ile parkurumuza giriyoruz. Bu parkuru önceki yıllarda üç defa yürüdük. İlk yürüyüşümüz 30 ağustosa denk gelmişti. Ol nedenle parkurun adını ”30 Ağustos Kurtuluş Yolu” koymuştuk. Bu kez parkuru tersine çevirdik…

Orman yolu, Patika ve Orman içi derken, Menevşe yaylasına vasıl oluyoruz. Parkur tamamen karla kaplı. Aslında bu gün kar yürüyüşü beklentimiz yoktu. Gece yağan taze ve toz kar bize sürpriz yaptı. Ayrıca, ince ince yağmaya devam ederek bize eşlik ediyordu. Taze kar dalları kaplamış, adeta gelinlik giydirmişti. Rüzgar olmaması bir diğer şansımız oldu…

İlk bulduğumuz iki evin verandalarına yayılıp, öğlen molası veriyoruz. Eğimli arazide manzaralı iki veranda… İkincisinde simsiyah cins ve tatlı bir köpek bizi karşılıyor. Aslında kovuyor ama biz ısrarla komşuluk yapıyoruz. Zavallı hayvan biz mekan tacizcilerine boyun eğiyor ve mecburi kabulleniyor…

Mola sonrası tekrar yola revan oluyoruz. Önce, Aytepe istikametine giden patikayı iniyoruz. Düzlükte sağa dönerek Aytepe yolunu terk edip, başladığımız noktaya, Kırıntı istikametine yöneliyoruz. Dere kenarı orman yolunu takiple yol alıyor ve çayırlığa inmek istiyoruz. Ama ne mümkün!.. İş makinalarını sokup kocaman derin bir kanal açmışlar. Geçit vermiyor. Bir süre cangılda kanalı takip ederek geçit arıyor ve buluyoruz. Çayırlığı takiben arkadaşımız Bülent Üçok’un çiftliğine ulaşıyoruz…

Bülent ile sabah telefon görüşmesi yapmıştık. Çiftlikten geçeceğimizi bildirmiştim. Bize çay hazırlayacağını söylemişti. Biz planlanandan yarım saat önce gelmiştik ama çay hazır olmak üzereydi. Önce kartopu savaşı ve sonra çay tüketimini takiben Bülent kardeşe teşekkürlerimizi bildirerek yola koyuluyoruz. Kısa sürede aracımıza ulaşıyoruz. Üst değişimi sonrası Yudosk taifesini İstanbul’a uğurluyoruz…
Toplam 14 km yol yapıyoruz. Molalar dahil 5.5 saatimizi alıyor… Şimdi foto galeriye buyurunuz…

Ericek – Avdancık

İstanbul’dan 28 Yudosk’lu arkadaşlarım ile Orhangazi’de buluştuk. Komşum emekli denizci Mehmet abim de bana katılınca toplam 30 kişi olduk ve düştük yola…

Gemlik’den Umurbey’e döndük. Sonra sırayla Katırlı, Hamidiye ve Şükrüye üzerinden Ericek’e ulaştık. Parkurumuz Ericek’i bir kilometre geçtikten sonra çeşmeden başladı.

Katırlı dağlarının eteklerinde kurulu Ericek Köyü Gürsu ilçesine 19 kilometre uzaklıktadır. Şehir merkezinden 12 kilometre uzaklıkta, Ankara yolu istikametinden ulaşılan Gürsu ilçe merkezinden başlayan yol, Hasanköy’den geçip İğdir tüneli üzerinden 15 kilometre sonra Dışkaya köyüne ulaşır. Dışkaya-Ericek köyü arası 4 kilometredir. Bir dağ köyü olan Ericek köyünde caminin bulunduğu meydandan başlayan gölet yolu yaklaşık 3 kilometre sonra Ericek göletine ulaşır. Sulama amacıyla yapılan ve çevresindeki doğal güzelliğiyle piknikçiler dışında fotoğrafçıların da ilgisini çeken Ericek göletinde olta balıkçılığı da yapılmaktadır. Gürsu Belediyesinde festival alanı olarak belirlenen Ericek göleti etrafında bulunan piknik alanında her yıl Mayıs ayının son haftası geleneksel olarak Hıdırellez şenlikleriyle birlikte pilav günü düzenlenmektedir.

20190119_130306

Parkuru hazırlayan ve rehberliğimizi yapan Emre Demircioğlu. Emre, Yudosk’un pek çok rehberlerinden biri. Hazırladığı parkur daha önce kardeş bir doğa sever tarafından yürünmüş. Biz bu bölgede ilk kez yürüyeceğiz. Emre, birkaç gün önce parkuru bana e-posta ile gönderdi ve ben de gps’e yükledim.

Başlama noktamız denizden 720 m. yüksekte idi. Zaman zaman dikleşen rampa ile sürekli yükseldik. Yer yer kar olsada kar yürüyüşü olmaktan uzaktı. Kayalık zeminin boşlukları kar ile dolu ama düzlükler ya erimiş yada ince bir tabaka kalmıştı. Bölgenin zirvesine dört kilometre yol alarak ulaştık. Rakım 1100 m. Manzara olağanüstü. Güneyimizde Uludağ, kar örtüsü ve tepesini sarmış bulutları ile ve eteğinde Bursa. Diğer yönler ise Katırlı dağları uzantıları ile gerçek bir doğa manzarası. Kısacası manzara şöleni…
Zirvede öğlen molası veriyoruz. Ancak, rüzgar dezavantajı uzun tutmamızı engelliyor.
Emre sıkı ve daha uzun yürümek isteyenlerle, on kişi, erken ayrılıyorlar. Kalan yirmi kişiye ben mihmandarlık yapıyorum. Bir ara rotadan çıkıyor ve dik inişler yapıyoruz. Kar tabakasının inceliği, alttaki yapraklar üzerinde kayması, inişimizi zorlaştırıyor ama bir o kadar da zevkimizi arttırıyor.

Orman yolu ve orman yangın şeridi üzerinden kısa çıkış ve bol inişlerle Avdancık’a ulaşıyoruz. Cami tuvaletlerinde çamur temizleme, üst değişimini takiben kahvehanede çaylarımızı yudumladıktan sonra yola revan oluyoruz. Toplam 14.2 kilometre yürümüş olduğumuzu gps’den görüyoruz.

Avdancık Köyü Bursa ilinin Osmangazi ilçesine bağlıdır. Osmangazi’nin Kuzeydoğu yönünde 13,8km uzağında yer alır. Bursa il merkezinin ise Kuzeydoğu yönünde 15 km uzağında bulunur.

Şimdi sizi foto galerimize alalım. Şöyle aşağı doğru buyurunuz… (fotoğraflara tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz)

Yenişerefiye – Nüzhetiye

İstanbul’dan 50 Yudosk’lu doğa sever iki araçla yola düştüler… İznik’te buluştuk dostlarla. Onlar sabahın köründe yola düştüler. Oysa ben onlar gelene kadar can sıkıntısı yaşayacak kadar vakte sahiptim. İznik’te yaşamanın dayanılmaz rahatlığı…

Etkinliği 27 kişi olarak başlatmıştık. Araç kapasitesine göre. Büyük otobüslerin bizim yollarımıza girebilme riskleri var. Çok kısa sürede etkinlik doldu ve yirminin üstünde yedek oluştu. Ben iki araç, 54 kişi olsun istedim. İbrahim Kamil Birlikay karşı çıksa da artırdım. İbrahim, Yönetim Kurulu üyemiz ve bu gezi için dostları toparlayıp getirmek gibi bir görevi var… Kalabalık ile başetmek zor olsa da politikamızı uygulamak zorundayım. Yudosk politikası; geniş kitleleri doğa ile buluşturmak. En doğal sporu yaparken, içlerinden doğa sporcusu olmaya gönüllü / uygun olanları eğitmek…

20190105_113002

Bir hafta önce de bu bölgede Özkan arkadaşımla ikili yürümüştük. Çok harika bir toz kar vardı. Bu hafta toz özelliğini biraz yitirmiş. İbrahim modeli halka olup, katılımcı sayısı aldık. Parkur bilgisi ve klasik öğütler verdikten sonra tek sıra yürüyüşümüz başladı. Başladığımız Yenişerifiye köyü’nün rakımını (Deniz’den yükselti) gps’den 720 m. olarak okudum. Açıklık alan, Orman yolları ve kısada olsa cangıla dalarak, 925 m. ye kadar yükseldik. Bu bölge dağlarında en yüksek nokta 950. 305 m. yükselmekle bölgenin zirvesine ulaştık diyebilirim. 305 m. yükselti için aldığımız yol 2 km…

Çıktığımız sırtı 2,5 km. boyunca koruduk. Sağ ve solda tablo gibi manzaralar var ama biz yeterince faydalanamadık. Çünkü, kar yağışı başladı. Manzara alamadık ama lapa lapa yağan kar ayrı bir zevk verdi. Solumuzda, Bilecik çevre dağları ve Yenişehir ovası, sağımızda İznik ovası, İznik gölü ve Samanlı dağları. Bu arada yağan kar altında bir öğlen atıştırmalık molamız oldu. Sırttan indiğimiz açıklıkta kar savaşı başladı. 52 kişi iki ayrı gurup oluşturarak kara olan özlemlerini giderdiler. Klasik efkar dağıtma törenimizide ihmal etmedik. Bir süre sonra yaylaya indik. Burada üç adet çeşme var ve kamp için ideal bir alan. Yaylanın adını yakın köylerden soruşturmuş ve öğrenememiştik. Kendimize göre isimlendirdik adına demiştik. Adımızı verdiğimiz yaylamızda hiç kamp atma fırsatımız olmamıştı. Kardeş doğa severler gurubu iki kez yaylamızda kamp yapmıştı…

Yaylamızın çeşmelerinden ikisini gözlemledik. Biri çok iyi akarken, diğeri donmuştu. Muhtemelen suyu kesilmiş ama yalak katman katman buz tutmuştu. Orman yolundan yaylayı terk eyleyerek inişe geçtik. Zaman zaman azalsa da kar üstünde temiz bir yürüyüşle hedefe ulaştık. İznik Belediyesi Dağ Evlerinde sucuk ekmek, köfte ekmek tüketerek, yürümekle 200 gr zayıflayan arkadaşlarımıza 300 gr yüklemek sureti ile İstanbul’a uğurladık.
Toplam 13 kilometre yol yaptık. 5 saatte tamamladık. Orta zor bir parkur oldu. Çok kalabalık olmamıza rağmen, hiç kopma yaşamadan, kaslarımızı yorduk ama zihnen dinlendik….
Şimdi sizi foto galerimize alalım. Şöyle aşağı doğru buyurunuz… (fotoğraflara tıklamak sureti ile büyütebilirsiniz)

Kapuzbaşı Takım Şelaleleri

Beş büyük, iki küçük olmak üzere yedi adet Şelale Kaya Kütlenin içinden gürültü ile çağlıyor. Kapuzbaşı, dünyanın en yüksek dökülen ikinci şelalesi olarak geçiyor. Birinci Victoria Çağlayanı 100 m. den dökülürken, Kapuzbaşı 70 m. den dökülüyor. Amerika’da Niagara ise 55 m. den dökülüyor.

Babam Arif Baş, Köy Enstitüsü ilk mezunlarından. 2012 de kaybettik. Anısına her yıl farklı bir edebi dalda yarışma düzenliyoruz. Kuzenlerim şair yazar Haydar ve İbrahim Eroğlu kardeşler öncülük ediyorlar. 2017 de öykü, 2018 de şiir dalında gerçekleştirdik. Kazanan şair / yazarlarımıza ödüllerini, yine baba eseri olan Müze önünde düzenlenen tören ile veriyoruz. Her yıl ağustos ayının ilk haftası köyümüz ( Bahadın Beldesi ) şenlikleri oluyor. Biz de ödül törenimizi şenliklere denk getiriyoruz…

2018 ödül töreni sonrası kuzenim Haydar Eroğlu ( Hollanda’da yaşıyor ) gezmek istedi. Benim aklıma Kapuzbaşı şelaleleri düştü. Hem coğrafi olarak bize yakın hem de yıllar önce gördüğüm bu doğa harikasını hafızamda canlandırmak istedim. Köyden bir çocukluk arkadaşım, Süleyman Ünalmış’da bize katıldı ve düştük yollara…

Kapuzbaşı, Kayseriye 165, Yahyalı ilçesine 65 km uzaklıkta. Kayseri – Adana il sınırına yakın kayseri topraklarında. Derin bir vadinin yamaçlarından 30 ila 70 m. yükseklikten yedi adet şelale dökülüyor. Aladağların karlarından ve Aladağ yedi göller ( 3.100 m. ) den besleniyor. Her bir şelale bir dere yaratacak kadar su taşıyor ve birleşerek Zamantı Irmağına karışıyor.

Şelalelere adını veren Yahyalı Kapuz Başı köyünde Otel, Pansiyon ve Yemek olanakları mevcut. Sıcak günlerin hafta sonları ve tatil günleri çok kalabalık oluyor. Halkımızın piknik tarzından uzak olmak ve sakinlik isteyenlerin hafta içini tercih etmeleri önerimdir…

Karagöl Yaylası – Yanık Yayla – Mancarlık ve Belpınarı

Bu bir Yudsok etkinliğidir… En sevdiğim parkur. İlk baharı ayrı, son baharı ayrı güzellik… Bu parkuru ilk 7 yıl önce, gps kayıtları ile, el yordamı yürümüştük. Bir nevi keşif yani… Arkadaşlar öylesine sevdiler ki, geçtiğimiz eylül (2018) altıncı kez yürüdük. Her seferinde ufak değişiklerle geliştirdiğimiz doğa harikası…

Katılımcı arkadaşlar 27’lik bir araçla Alifuatpaşa’ ya (Sakarya Geyve İlçesinin Mahallesi) geldiler. Ben de İznik’ten indim ve dostlarla buluştuk. Alifuatpaşa Bu yörede yapacağımız yürüyüşler öncesi ilk mola ve kahvaltı mekanımız. Beldenin adı, Atatürk’ün silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’dan geliyor. Belde de Ali Fuat Paşa’nın bir de müzesi var. Sakarya nehri beldeyi ikiye bölüyor ve 2. Beyazıt tarafından, Mimar Sinan öğrencisi Mimar Abdullah’a yaptırılan tarihi bir taş köprü iki yakayı birbirine bağlıyor…

Hoş beş ve kahvaltı sonrası yola revan oluyoruz. Eski Ankara yolu aynı zamanda İpek yolunu takiben Taraklı’yı geçiyor ve sağa dönerek köy yollarından yükseliyoruz… Karagöl Yaylasında aracımızı terkediyoruz. Karagöl, oldukça geniş bir alan ve Menderesler içeriyor. Menderesler arası dans ederek (suya batmamak için) Karagöl’ün kuzeyinden ormana dalıyoruz. Patika ve Orman içlerinde hafif yükselerek Aniden bir boşluğa varıyoruz. Yanık Yayla…

20180915_122114

İstanbul’a yakın en yüksek yayla… Doğu Karadeniz misali başından bulutların eksik olmadığı yayla… Kısa bir mola ve fotoğraflamanın ardından yolumuza devam ediyoruz. Yaylanın kuzeyinden batı istikametine ormana dalıyoruz. Yüksek boylu, sağlıklı harika bir ormanda bir patika yakalıyor ve yükseliyoruz. Patikamız orman yoluna dönüşüyor ve bizi Mancarlık yaylasına getiriyor.

Mancarlık yörenin en küçük yaylası ve bizim öğlen yemeği mola sahamız.

Öğlen atıştırmalığı ve dinlenme ardından eski ve kullanılmamaktan tekrar ormanlaşmaya başlamış bir yolu takiben inişe geçiyoruz. Belpınarı ve Setçe köyleri arasında bir vadi oluşturarak akan dereyi sağımıza alarak, yemyeşil çayırlıktan Belpınarı’na ulaşıyoruz. Araç bizi burada bekliyor. Kıyafet değişimi, köy çocukları ile muhabbetin ardından dönüşe geçiyoruz. Parkur uzunluğu 17 km. Katagori : Orta zor…

Karadere İznik

Yaz aylarının vazgeçilmezi sulu sepken yürüyüşler. Girersin dereye, yürürsün dereboyu. Sıcakladıkça dalar çıkarsın… Yine bir Yudosk etkinliği…

Karadere Bursa İznik ilçesi kuzeyinde, Tacir ve Mecidiye köyleri arasında. Sansarak deresi Sarısu deresi ile birleşerek Karadere adını alır ve İznik gölüne dökülür. İstanbul ve Bursa’da yaşayan doğa severlerin klasiği Sansarak dere yürüyüşüdür. Ancak, biz Yudosk olarak Karadere’yi keşfettik ve yaz sıcaklarımızı burada serinletiyoruz.

20180909_145905

Ekip her zaman olduğu gibi İstanbul’dan toplanarak geldi. İznik’de kahvaltı ve alışveriş molasında buluştuk dostlarla. Sabahın beşbuçuğunda kalkıp yollara düşen var. Ben İznik’te yaşamanın avantajı ile onları saat on gibi karşılıyorum. İznik, Roma’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar olan tarihsel süreci yaşamış, tarih kokan bir şehir. Ana yollardan uzak ve sanayileşmemiş olması İznik’i korumuş. Verimli ovası ile tarım kenti olarak kalmış…

Toparlanıp yola koyuluyoruz. Elbeyli beldesini geçiyor, Taciri solluyoruz. yükseldiğimiz yerde, inişe geçmeden araçtan iniyoruz. Meyve bahçeleri ve kirazın son demleri doğa severleri büyülenmiş gibi çekiyor. Bir hayli ganimet elde ederek Karadereye doğru inişe geçiyoruz. İnce bir patikadan kısa bir dik inişle dereye giriyoruz. Berrak bir su ve iki dik yamaç vahşi güzelliği ile bizleri sarmalıyor… Doğuya, derenin akışına ters yöne yürüyüşe geçiyoruz.

20180909_135325

Sulara dalama çıkmalar, doğal göletlerde yüzme molaları ile ilerliyoruz. Büyüleyici güzelliğe arada bir karşılaştığımız keçi sürüleri renk katıyor. Çobanları ile sohbetler de ayrı bir renk….
Derken, bir şelaleye ulaşıyoruz. Yandan çıkış mümkün olsada, kolay değil. Ben önce tırmanıyor ve aşağıya ip atıyorum. Amaç tırmanan arkadaşları emniyete almak. Bir tehlikeyi elemine emek bu kadar mı neşeye dönüşür!.. Doğa ile mücadelede değil sanki bir Lunapark’dayız.

Tara, Piva ve Durmitor

Tara Avrupanın en büyük kanyonu. Dünya da ise 2. derin kanyon… Tara, Piva ile Karadağ Bosna-Hersek sınırında buluşurlar. Durmitor kanyonu ise, Piva’dan daha önce Tara ile buluşur. Bu üç kanyonun ortasında ki yayla olağanüstü güzel bir milli parktır. Resimde görülen köprü ünlü Tara Köprüsü. Otobüsün üstünde olduğu köprü ise, Piva ile Tara’nın kesiştiği yerde Tara üzerinde olup, Karadağ ile Bosna-Hersek sınırıdır. Otobüs şu an iki ülke arasında görülüyor…

20180622_114121

Bu tarihi sınır köprüsünde özünü çeken işbaşında
Bu tarihi köprü de bizler sıralanıp fotoğraf almadan olmazdı elbet…
Karadağ’da Piva kanyonu boyunca ilerliyoruz. Bu haşin coğrafyaya yol yapmak bile baya maharet. Aşağıya derinlik, yukarıya yükseklik dağları haşmetlendiriyor. Onlarca tünelden geçiyorsunuz ama sözüm ona tünel. Gerçekte birer mağara…

20170629_151338


Piva barajını set üstünden geçerken irkiliyorsunuz. Baraj setinin derinliği çok ürkütücü. Bu yükseklik bunca suya nasıl direniyor diye düşünmeden edemiyorsunuz…
Şirin Pluzine şehirine gelmeden sola dönüyoruz. Döner dönmez kendimizi mağara içinde buluyoruz ve bir süre sonra mağara ikiye ayrılıyor. İşte bu ayrımda sola ilerlemek içi otobüs zorlanıyor. Neyse ki kaptanımız maharetli… İki manevra ve bir kez otobüsü yükseltme ile başarıyor. Sonra, onlarca mağara ve seyir terasları geçerek Durmitor Milli Parkı’na yükseliyoruz…

Avrupa Kültür Başkenti Sibiu

Sibiu her bireyin ölmeden önce suç işlemesi şart olan şehir. Bu cümle fotoğrafta hemen arkamda görülen Özkan arkadaşıma ait… Polislerin kıyafetleri gösteri kızlarından farksız olunca ‘suç örgütü kuralım abi‘ dedi.

20180617_205011


Sibiu, Romanya’nın Transilvanya bölgesinde Almanların kurmuş olduğu 7 şehirden (Siebenburgen) en büyüğü. Her hafta bir başka festivale rastlamak mümkün. Üç gidişimde üç değişik festival ile karşılaştım. En etkilisi Tiyatro Festivali idi…
Şehirin imar ve kültüründe tamamen alman hakimiyeti göze çarpıyor. Transilvanya insanları Avrupa medeniliği yanı sıra Balkan sıcaklığını sunuyorlar…
2007’de Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Şimdi foto gezi yapalım.